(1)
r
ºo
àæo
c
’deki hitaptan, onların âlem-i zerratta dahi bir
nevi vücut ve taayyünleri olduğu anlaşılıyor. Yoksa o zer-
rat, tesadüfle rastgele muayyen cisimleri teşkil edemez.
(2)
Ék
JG n
ƒ r
en
G
tabiri
(3)
G k
Qƒo
cr
òn
e É k
Ä` r
«°n
T r
øo
µ n
j r
ºn
d
’nin mealine imadır.
(4)
r
ºo
cÉn
« r
Mn
Én
a
: Bu
±
takip ve ittisali ifade eder. Yani,
mâkabliyle mâba’dinin arasında mesafe olmayacaktır.
Hâlbuki, burada mevt ile hayat arasında uzun bir mesa-
fe vardır. evet, fakat bu
±
sânii ispat eden delillerin
menşeine işarettir ki, o zerratın hiçbir vasıta ve esbap ol-
maksızın cemadiyetten hayvaniyete def’aten intikal et-
mesi, zihni sânii ikrar etmeye mecbur eder.
Ve keza, o zerrat, mevat hâlindeyken vaziyetleri sabit
olmadığından, şe’nleri ve iktizaları, fasılasız takiptir.
Sual:
(5)
r
ºo
cÉn
«`r
Mn
G
’ün yerine niçin
(6)
k
ABÉ n
«` r
Mn
G r
ºo
J r
ô°p
U
denil-
memiştir?
Cevap:
r
ºo
cÉn
«`r
Mn
G
hayatın Cenab-ı Hak tarafından ita
edildiğine sarahaten delâlet eder.
k
ABÉ n
« r
Mn
G r
ºo
J r
ô°p
U
’de o delâ-
let yoktur; yalnız “Hayat sahibi oldunuz” manasına delâ-
let eder.
(7)
r
ºo
µ` o
à«/
Áo
s
º o
K
: Bunun yerine
(8)
n
¿ƒo
Jƒo
ªn
J
zikredilmemesi,
mevtin, kaderin takdiriyle kudretin büyük bir tasarrufu
leme. inancını, fikrini açığa vurma.
iktiza:
gerek, lüzum.
ima:
işaretle anlatma, üstü kapalı
ifade etme.
intikal:
bir yerden başka bir yere
geçme, yer değiştirme.
ispat:
kanıtlama, doğrulama.
ita:
verme, bahşetme, ihsan etme.
ittisal:
bitişme, birleşme.
kader:
İlâhî hüküm; Cenab-ı Hak-
kın takdir ve tayin etmesi.
keza:
böylece, aynı şekilde.
Kudret:
Allah’ın bütün varlığı çev-
releyen ezelî kuvveti.
mâba’d:
sonraki, alttaki, sonrası,
arkası.
mâkabl:
geçmişteki, geçmiş, bir
şeyin kendinden önce olan.
mana:
anlam.
meal:
mana, anlam, mefhum.
menşe:
esas, kaynak.
mesafe:
uzaklık, ara.
mevad:
bir cismin cevherleri.
mevt:
ölüm.
muayyen:
belirli.
nevi:
çeşit.
sabit:
durağan, değişmeyen.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
sarahaten:
açıkça, açıktan açığa.
sual:
soru.
şe’n:
hâl, keyfiyet, durum, özellik,
yapı, istidat.
taayyün:
meydana çıkma, belli
olma, belirlenme.
tabir:
ifade; deyim.
takdir:
Allah’ın takdiri, Allah’ın il-
miyle belli bir düzen vermesi.
tasarruf:
Allah’ın izni dairesinde
eşya ve varlıklar üzerinde manevî
tesirler gösterme.
tesadüf:
rastlantı.
teşkil:
oluşturma, şekillendirme.
vasıta:
vesile, neden, aracı.
vaziyet:
durum.
vücut:
beden, varlık.
zerrat:
zerreler, atomlar.
zihin:
bilinç, dimağ.
âlem-i zerrat:
zerreler âlemi,
atomlar, moleküller âlemi.
cemadiyet:
cansızlık, donuk-
luk.
def’aten:
birdenbire, bir defa-
da, anî olarak.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alâmet, işaret.
delil:
kanıt, tanık, bürhan.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
fasıla:
aralık, ara.
hayvaniyet:
hayvanlık.
hitap:
söylevde bulunmak,
konuşmak.
ikrar:
saklamayıp açıktan söy-
1.
İdiniz.(Bakara Suresi: 28.)
2.
Hayatı olmayanlar, cansızlar. (Bakara Suresi: 28.)
3.
Adı anılmaya değmez birşey. (İnsan Suresi: 1.)
4.
O size hayatı verdi. (Bakara Suresi: 28.)
5.
Hayat verdi. (Bakara Suresi: 28.)
6.
Diri oldunuz, hayat buldunuz.
7.
Sonra sizi öldürecektir. (Bakara Suresi: 28.)
8.
Ölürsünüz.
İşaratü’l-İ’caz | 385 |
h
aYaT ve
Ö
lüm