ancak ruhun ceset kafesinden çıkmasıyla tebdil-i mekân
etmesinden ibarettir.
Ve keza, nev-i beşerde mevcut emarat ve işarat-ı kesî-
reden kat’iyetle anlaşılır ki, insan öldükten sonra bir şeyi
bâkî kalır. o şeyi de ancak ruhtur. demek ruhun bekası,
hassa-i zatiyedir. Bu hassa-i zatiyenin bir fertte mevcut
olması, nev’in tamamında mevcut olmasını istilzam et-
mekle, mucibe-i cüz’iyenin mucibe-i külliye hükmünde ol-
duğuna bir misal teşkil ediyor. Binaenaleyh, mevt hayat
gibi bir mu’cize-i kudrettir. Yoksa, hayat şartları bulun-
madığından ademin dairesine girmiş değildir.
Sual:
ölüm nasıl nimet olur ve ne suretle nimetlerin
sırasına dâhil edilmiştir?
Cevap:
Evvelâ
: ölüm, saadet-i ebediyeye mukadde-
medir; bu itibarla nimet sayılabilir. Çünkü, nimetin mu-
kaddemesi de nimettir. nitekim vacibin mukaddemesi
vacip, haramın mukaddemesi haramdır.
Saniyen
: ölüm, muzır hayvanlarla dolu bir hapisten
geniş bir sahraya çıkmak gibidir. Binaenaleyh, ruh ceset
kafesinden çıkarsa necat bulur.
Salisen
: ölüm olmasaydı, küre-i arz nev-i beşeri istiap
edemezdi ve nev-i beşer müthiş perişaniyetlere maruz
kalırdı.
rabian
: İhtiyarlık yüzünden öyle bir dereceye gelenler
var ki, tekâlif-i hayatiyeye kàdir olamaz, daima ölümünü
isterler.
İşte bunun için, ölüm nimettir.
adem:
yokluk, hiçlik.
bâkî:
daimî, sonsuz.
beka:
bâkîlik, ebedîlik, sonsuzluk.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
ceset:
vücut, beden.
dâhil:
içine girme, sokma.
emarat:
emareler, alâmetler, ni-
şanlar.
evvelâ:
öncelikle.
haram:
İslâmiyetçe yasaklanan iş-
ler.
hasse-i zatiye:
kendine ve özüne
ait olan nitelik.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ibaret:
meydana gelen, oluşan.
istiap:
içine alma, içine sığdırma,
kapsama.
istilzam:
gerekli görme, lüzumlu
görme.
işarat-ı kesîre:
çokça işaretler,
belirtiler.
itibar:
bakımdan, sebepten.
kàdir:
bir işi yapmaya gücü yeten,
kuvvet sahibi olan.
kat’iyet:
kat’îlik, kesinlik.
keza:
böylece, aynı şekilde.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
maruz:
uğramak, etkilenmek.
mesele:
konu.
mevt:
ölüm.
misal:
örnek.
mucibe-i cüz’iye:
bir bütünün
parçasında veya bir topluluğun bir
ferdinde geçerli olan hüküm.
B
akara
S
ureSi
| 380 | İşaratü’l-İ’caz
mucibe-i külliye:
bir bütünü
ya da birçok ferdi bulunan bir
toplulukta geçerli olan hü-
küm.
mu’cize-i kudret:
Cenab-ı
Hakkın kudretinin mu’cizesi.
mukaddeme:
başlangıç.
muzır:
zararlı, zarar veren.
müthiş:
dehşet veren, ürkü-
ten, dehşetli, korkunç.
necat:
kurtuluş, kurtulma.
nev-i beşer:
insanoğlu, insan-
lar.
nevi:
tür, çeşit.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
perişaniyet:
perişanlık, karışık
ve dağınık olma, acınacak hâl-
de bulunma.
rabian:
dördüncü olarak.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın
temeli ve sebebi olan manevî
varlık.
saadet-i ebediye:
sonu olma-
yan, sonsuz mutluluk.
sahra:
büyük çöl, geniş saha.
salisen:
üçüncü olarak.
saniyen:
ikinci olarak.
sual:
soru.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şart:
koşul.
tebdil-i mekân:
yer değişikli-
ği.
tekâlif-i hayatiye:
hayatla il-
gili sorumluluklar, hayatın ge-
rekleri, külfetleri.
teşkil:
oluşturma, şekillendir-
me.
vacip:
dinî bakımdan yapıl-
ması şart olan, kesinlik bakı-
mından farzdan sonra gelen.