demek hayatta hısset yoktur. İşte bundan anlaşıldı ki,
hayat saniin vücuduna en zahir bir delildir.
Ve keza, en basit bir cismin geçirmiş olduğu inkılâbat
ve tahavvülâta dikkatle bakılırsa görünür ki, âlem-i zerrat-
taki zerreler,
âlem-ianasıra
intikal edince başka suretlere
girerler,
âlem-imevalidde
başka suretlere dönerler,
nuf-
tede
başka vaziyet alırlar; sonra
alaka
olur, sonra
mudga
olur, sonra bir insan suretini giyer, ortaya çıkarlar. Bu ka-
dar inkılâbat-ı acibe esnasında zerreler öyle muntazam
harekât ve muayyen düsturlar üzerine cereyan ederler ki,
sanki bir zerre, meselâ âlem-i zerratta iken vazifelendiril-
miş ve Abdülmecid’in gözünde yer alıp vazife görmek
üzere yola çıkarılmıştır. Bu hâli, bu vaziyeti, bu intizamı
gören bir zihin, bilâtereddüt hükmeder ki, o zerreler, bir
kasıtla ve bir hikmet altında gönderilir. İşte, zerratın ha-
yata mazhariyeti için geçirdiği bu kadar acip ve garip ta-
vırlar, insana ikinci bir hayatın bu hayattan daha kolay ve
daha sehil olduğuna da bir kanaat getirir.
İşte, hayatın mebde ve meada delil olduğu bu hakikat-
lerden anlaşıldı.
(1)
r
ºo
cÉn
« r
Mn
Én
a
cümlesi,
(2)
r
ºo
µ«`/
«r
ëo
j
s
º o
K
cümlesi-
ne bir delil gibidir; hepsi de birlikte,
(3)
n
?r
«n
c
’den istifade
edilen inkâra delildir.
ÜçüncüMesele
(4)
r
ºo
µ` o
à«/
Áo
s
º o
K
ukdesini açar.
evet, mevtin de hayat gibi mahlûk olduğuna, mevtin
idam ve adem-i mahz olmadığına delâlet eder. Mevt,
olduğuna inanmak.
idam:
yok etme.
inkâr:
reddetme, tanımama, ka-
bul ve tasdik etmeme, inanmama.
inkılâbat:
inkılâplar, değişmeler.
inkılâbat-ı acibe:
hayret verici de-
ğişimler, şaşırtıcı dönüşümler.
intikal:
bir yerden başka bir yere
geçme, yer değiştirme, göçme.
intizam:
düzen, düzenlilik.
istifade:
faydalanma, yararlanma.
kanaat:
inanma.
kasıt:
niyet, düşünce.
keza:
böylece, aynı şekilde.
mahlûk:
yaratık, Allah tarafından
yaratılmış olan.
mazhariyet:
görünme ve tezahür
yeri olma; nail olma, şereflenme.
mead:
ahiret, dönülecek yer.
mebde:
başlangıç.
meselâ:
örneğin.
mesele:
konu.
mevt:
ölüm.
muayyen:
belirli.
mudga:
bir çiğnem et parçası.
muntazam:
derli-toplu, düzenli.
nutfe:
temiz, duru, saf su, döl su-
yu.
sehil:
sade.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tahavvülât:
tahavvüller, değişme-
ler.
tereddüt:
kararsızlık, şüphede
kalma.
ukde:
halledilmesi zor mesele, ka-
rışık ve zor iş.
vazife:
görev.
vaziyet:
durum.
zahir:
açık, görünür.
zerrat:
zerreler, atomlar.
zerre:
en küçük parça, molekül,
atom.
zihin:
bilinç, dimağ.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
adem-i mahz:
tam bir yokluk,
varlıktan hissesi olmayan.
alâka:
kan pıhtısı.
âlem-i anasır:
unsurlar âlemi.
(toprak, hava, su, ateş.).
âlem-i mevalide:
doğuşlar
âlemi, doğum âlemi.
âlem-i zerrat:
zerreler âlemi,
atomlar, moleküller âlemi.
bilâ:
...siz, ...sız.
cereyan:
olma, meydana gel-
me.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alâmet, işaret.
delil:
kanıt, tanık, bürhan.
düstur:
kanun, kural, esas.
garip:
tuhaf, hayret verici.
hakikat:
gerçek, doğru.
harekât:
hareketler, devinim-
ler.
hayat-ı Sâni:
Sâniin, yapan ve
yaratanın hayat sahibi olması.
hısset:
cimrilik, pintilik.
hikmet:
İlâhî gaye, gizli sebep,
fayda.
hüküm:
karar vermek, öyle
1.
O size hayatı verdi. (Bakara Suresi: 28.)
2.
Sonra yine hayat verecektir. (Bakara Suresi: 28.)
3.
Nasıl? (Bakara Suresi: 28.)
4.
Sonra sizi öldürecektir. (Bakara Suresi: 28.)
İşaratü’l-İ’caz | 379 |
h
aYaT ve
Ö
lüm