İşaratü'l İ'caz - page 378

Bilhassa hayat-ı insaniye tabakasına çıkan hayat, aklın
nuruyla âlemleri gezmiş olur. Âlem-i cismanîde tasarruf
ettiği gibi, âlem-i ruhanîde gezer, âlem-i misale seyahat
eder. kendisi o âlemleri ziyarete gittiği gibi, o âlemler
de, onun ruhunun âyinesinde temessül etmekle, iade-i
ziyaret etmiş gibi olurlar. Hatta, insan, “Âlem, Allah’ın
fazlıyla benim için halk olunmuştur” diyebilir. Hayat-ı in-
saniye her birisi çok tabakalara şamil olarak, hayat-ı
maddiye, hayat-ı ruhaniye, hayat-ı maneviye, hayat-ı cis-
maniye gibi nevilere ayrılır, inbisat eder.
demek, ziya renk ve cisimlerin görünmesine sebep ol-
duğu gibi, hayat da mevcudatın kaşifi ve sebeb-i zuhuru-
dur. evet, hayat bir zerreyi bir küre gibi yapar. Ashab-ı
hayatın her birisi, “Âlem benimdir” diyebilir, aralarında
müzaheme ve münakaşa da olmaz. Müzaheme ve mü-
nakaşa yalnız nev-i beşerde olur. İşte hayatın ne büyük
bir nimet olduğu anlaşıldı.
Ve keza, camit, dağınık bazı zerrelerin birdenbire bir
vaziyetten çıkıp, makul bir sebep olmadığı hâlde, diğer
bir vaziyete girmesi, sâniin vücuduna zahir bir delildir.
Hatta, hayat hakikatlerin en eşrefi, en temizidir, hiçbir
cihetle hısseti yoktur, çirkin bir lekesi yok. Hayatın dışı
da, içi de, her iki yüzü de lâtiftir. Hatta en küçük ve ha-
sis bir hayvanın hayatı bile yüksektir. Bunun içindir ki,
hayat ile kudret arasında zahirî bir sebep tavassut etmi-
yor. Hayata bizzat kudretin mübaşereti, izzete münafi
değildir. Hâlbuki umur-i hasiseye kudretin zahiren mü-
başereti görünmemek için esbab-ı zahire vaz edilmiştir.
âlem:
varlık sınıflarından her biri;
bütün kânat.
âlem-i cismanî:
maddî varlıklarla
ilgili âlem.
âlem-i misal:
görüntüler âlemi,
dünyadaki işlerin görüntülendiği
ve gözlendiği, ruhların bulunduğu
âlem.
âlem-i ruhanî:
ruhlara ait âlem,
ruhlar dünyası.
ashab-ı hayat:
hayat sahibi, can-
lı.
âyine:
ayna.
bilhassa:
özellikle.
bizzat:
kendisi, şahsen.
camit:
ruhsuz, cansız madde.
cihet:
yön, sebep, vesile.
delil:
kanıt, tanık, bürhan.
esbab-ı zahire:
zahirî, görünen,
görünürdeki sebepler.
eşref:
en şerefli, daha şerefli, en
iyi, en güzel.
fazl:
alicenaplık, ihsan, cömertlik.
hakikat:
gerçek, doğru.
halk:
yaratma, yoktan var etme.
hasis:
ufak, değersiz.
hayat-ı cismaniye:
cisme, bede-
ne ait hayat.
hayat-ı insaniye:
insan hayatı, in-
sana ait olan hayat.
hayat-ı maddiye:
maddî, cisimli
hayat.
hayat-ı maneviye:
manevî hayat.
hayat-ı ruhanî:
ruhanî hayat, ruh-
la ilgili hayat.
hısset:
cimrilik, pintilik.
iade-i ziyaret:
yapılanın aynını
karşılık verme.
inbisat:
yayılma, genişleme.
izzet:
değer, itibar, şeref, yücelik.
kâşif:
keşfeden, bulan, meydana
çıkaran; bilinmeyen bir yeri veya
şeyi ortaya çıkaran.
keza:
böylece, aynı şekilde.
B
akara
S
ureSi
| 378 | İşaratü’l-İ’caz
Kudret:
Allah’ın bütün varlığı
çevreleyen ezelî kuvveti.
lâtif:
yumuşak, tatlı, hoş.
makul:
akla yakın, akla uy-
gun, aklın kabul edeceği.
mevcudat:
mevcutlar, var
olan her şey, mahlûklar.
mübaşeret:
bir işe başlama,
girişme, tutuşma, bulaşma, te-
mas.
münafi:
zıt, aykırı.
münakaşa:
tartışma.
müzaheme:
zahmet, sıkıntı
verme.
nev-i beşer:
insanoğlu, insan-
lar.
nevi:
çeşit.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak
yaratan Allah.
sebeb-i zuhur:
görünme se-
bebi, belirme nedeni.
şamil:
içine alan, kapsayıcı.
tabaka:
derece, kat.
tasarruf:
idare etme, kullan-
ma.
tavassut:
vasıta olma, aracı
olma.
temessül:
bir şekil ve surete
girme, cisimlenme.
umur-i hasise:
ufak ve değer-
siz işler.
vaz edilme:
yaratılma, var
edilme; konulma, yerleşti-
rilme.
vaziyet:
durum.
zahir:
açık, görünür.
zahiren:
görünüşte.
zerre:
en küçük parça, mole-
kül, atom.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
1...,368,369,370,371,372,373,374,375,376,377 379,380,381,382,383,384,385,386,387,388,...576
Powered by FlippingBook