İşaratü'l İ'caz - page 394

ÜçüncüMesele:
(1)
n
™r
Ñ°n
S
kelimesi hakkındadır.
ey Arkadaş! semavatın dokuz tabakadan ibaret oldu-
ğu, eski hikmetin hurafelerinden biridir. onların o hura-
fevari fikirleri efkâr-ı ammeyi istilâ etmişti. Hatta bazı
müfessirler, bazı ayetlerin zahirini onların mezheplerine
meylettirmişlerdir.
Hikmet-i cedide ise, feza denilen şu boşlukta yalnız yıl-
dızların muallâk bir vaziyette durmakta olduklarına kail-
dir. Bunların mezhebinden semavatın inkârı çıkıyor. Ve
bu iki hikmetin birisi ifrata varmışsa da, ötekisi tefritte
kalmıştır.
Şeriat ise, Cenab-ı Hakkın yedi tabakadan ibaret se-
mavatı halk etmiş olduğuna hâkimdir. Ve yıldızların da,
balık gibi, o semalar denizlerinde yüzmekte olduklarına
kaildir. Hadis ise semanın
(2)
l
±ƒo
Ø`r
µ
n
e l
êr
ƒn
e
’den ibaret
bulunduğunu emrediyor. Şu hak olan mezhebin, “Altı
Mukaddeme” ile tahkikatını yapacağız.
Birincimukaddeme
: Şu geniş boşluğun esîr ile dolu ol-
duğu fennen ve hikmeten sabittir.
İkincimukaddeme
: ecram-ı ulviyenin kanunlarını rap-
teden ve ziya ve hararetin emsalini neşir ve nakleden fe-
zayı doldurmuş bir madde mevcuttur.
üçüncümukaddeme
: Madde-i esîriyenin, yine esîr
olarak kalmak şartıyla, sair maddeler gibi muhtelif teşek-
külâtı ve ayrı ayrı nevileri vardır; buhar ile su ve buzun
teşekkülâtları gibi.
ayet:
Kur’ân cümlesi.
ecram-ı ulviye:
yüksekteki kütle-
ler, yıldızlar ve gezegenler.
efkâr-ı amme:
genelin, umumun,
düşünceleri, umuma ait düşünce,
kamuoyu.
emsal:
örnekler, benzerler.
esîr:
kâinattaki boşlukları doldu-
ran, havadan hafif olup ısı ve ışığı
nakleden cevher.
fennen:
fence, fenne uygun ola-
rak, fen vasıtası ile.
feza:
kâinatta, yıldızlar arasındaki
boşluk, uzay.
hadis:
Peygamberimizin sözü.
halk:
yaratma, yoktan var etme.
hararet:
sıcaklık.
hikmet:
felsefe, yüksek bilgi
hikmeten:
hikmetçe, hikmet ba-
kımından.
hikmet-i cedide:
yeni fenler,
müspet ilimler.
hurafe:
dinin aslına uymayan,
sonradan dinî bilgiler arasına ka-
rışmış olan uydurma, batıl inanış.
hurafevari:
hurafeye benzer, hu-
rafe gibi.
ibaret:
meydana gelen, oluşan.
ifrat:
aşırılık, pek ileri gitme, had-
dini aşma.
inkâr:
reddetme, inanmama, ka-
bul ve tasdik etmeme.
istilâ:
ele geçirme, kaplama, yayıl-
ma.
kail:
inanmış, aklı yatmış, kabul
etmiş.
madde-i esîriye:
esir maddesi.
mezhep:
dinde tutulan yol, dinde
anlayış ve ibadet yolu.
muallâk:
asılı, asılmış.
muhtelif:
türlü türlü, çeşitli.
mukaddeme:
başlangıç.
müfessir:
Kur’ân-ı Kerîm’in
metnini tefsir, şerh ve izah
eden İslâm âlimi.
nakil:
bir şeyi başka bir yere
götürme, taşıma.
neşir:
dağıtma, yayma, saç-
ma, serpme.
nevi:
çeşit.
rapt:
bağlama, birlikte var et-
me.
sabit:
ispat edilmiş, ispatlan-
mış.
sair:
diğer, başka, öteki.
sema:
gökyüzü, gök.
semavat:
semalar, gökler.
şart:
koşul.
şeriat:
İslâm dini ve prensiple-
ri.
tahkikat:
araştırmalar, soruş-
turmalar.
tefrit:
ortalamanın altında kal-
ma, tersine aşırılık, ifratın zıd-
dı.
teşekkülât:
teşekküller, olu-
şumlar , meydana gelişler.
vaziyet:
durum.
zahir:
dış yüz, görünüş.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
1.
Yedi. (Bakara Suresi: 29.)
2.
Karar kılmış dalga. (Müsned, 2:370.)
B
akara
S
ureSi
| 394 | İşaratü’l-İ’caz
1...,384,385,386,387,388,389,390,391,392,393 395,396,397,398,399,400,401,402,403,404,...576
Powered by FlippingBook