İşaratü'l İ'caz - page 395

Dördüncümukaddeme
: ecram-ı ulviyeye dikkat edilir-
se, tabakaları arasında muhalefet görünür. evet, yeni te-
şekküle ve in’ikada başlamış milyarlarca yıldızlardan iba-
ret kehkeşan ile anılan tabaka-i esîriye sabit yıldızların
tabakasına muhaliftir, bu da Manzume-i Şemsiyenin ta-
bakasına. Ve hakeza, yedi tabakaya kadar birbirine mu-
halif tabakalar vardır.
Beşincimukaddeme
: Araştırmalar neticesinde sabit
olmuştur ki, bir maddede teşkil, tanzim, tesviyeler vaki
olursa, birbirine muhalif tabakalar husule gelir. Bir ma-
denden kül, kömür, elmas meydana gelir; ateşten alev,
duman husule gelir. Müvellidülmâ ile Müvellidülhumuza-
nın imtizacından su, buz, buhar tevellüt eder.
Altıncımukaddeme
: Şu müteaddit emarelerden anla-
şıldı ki, semavat müteaddittir. Şeriat sahibi de, “Yedidir”
demiştir; öyle ise, yedidir. Maahaza, yedi, yetmiş, yedi
yüz sayıları, Arap üslûplarında kesret için kullanılır.
Arkadaş!
pek geniş bulunan kur’ân-ı kerîm’in hitaplarına, ma-
nalarına, işaretlerine dikkat edilmekle, bir âmîden tut, bir
velîye kadar, bütün tabakat-ı nâsa ve umum efkâr-ı am-
meye olan müraatları, okşamaları fevkalâde hayrete, ta-
accübe muciptir. Meselâ,
(1)
p
äGn
ƒ'
ªn
°S n
™r
Ñ°n
S
kelimesinden, ba-
zı insanlar hava-i nesimiyenin tabakalarını fehmetmiştir;
öbür bazı da, arzımızla arkadaşları olan hayattar küreleri
ihata eden nesimî küreleri fehmetmiştir; bir kısım da,
muhalefet:
uygun olmama, ayrı-
lık; zıtlık.
muhalif:
zıt, aykırı.
mukaddeme:
başlangıç.
müraat:
gözetme, koruma, bak-
ma, hıfzetme, saklama.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
müteaddit:
çoğalan, çok, birçok,
türlü türlü, çeşitli, birden fazla.
müvellidülhumuza:
oksijen.
müvellidülmâ:
hidrojen.
nesimî:
teneffüs edilebilir hava ta-
bakası.
sabit:
ispat edilmiş, ispatlanmış;
hareket etmeyen, hareketsiz, kı-
mıldanmayan, yerinde duran, du-
rağan.
semavat:
semalar, gökler.
şeriat:
İslâm dini ve prensipleri.
taaccüp:
şaşma, hayret etme, şa-
şakalma.
tabaka-i esîriye:
esir tabakası,
kâinattaki boşlukları dolduran, ha-
vadan hafif olup ısı ve ışığı nakle-
den cevherin bulunduğu kuşak.
tabakat-ı nâs:
insan sınıfları, insan
katmanları.
tanzim:
düzenleme, sıralama, ter-
tipleme.
tesviye:
bir seviyeye getirme, ay-
nı düzeye getirme.
teşekkül:
şekillenme, şekil alma,
meydana gelme.
teşkil:
oluşturma, şekillendirme.
tevellüt:
doğma, doğum.
umum:
bütün, herkes.
üslûp:
tarz, yol, biçim, usul, stil.
vaki:
meydana gelme, ortaya çık-
ma.
velî:
Allah’ın sevgisine, himayesi-
ne kavuşmuş, ermiş kimseler, Al-
lah dostu, evliya.
âmî:
bilgisiz, cahil.
arz:
yer, dünya.
ecram-ı ulviye:
yüksekteki
kütleler, yıldızlar ve gezegen-
ler.
efkâr-ı amme:
genelin, umu-
mun, düşünceleri, umuma ait
düşünce, kamuoyu.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
fehmetmek:
anlamak, kavra-
mak, idrak etmek.
fevkalâde:
son derece, ziya-
desiyle.
hakeza:
böylece, bunun gibi.
hayattar:
canlı, yaşayan.
hitap:
söylev.
husul:
hâsıl olma, meydana
gelme, peyda olma.
ibaret:
meydana gelen, olu-
şan.
ihata:
kuşatma, içine alma.
imtizaç:
bileşik hale gelme,
kaynaşma.
in’ikad:
kurulma, teşkil edil-
me, toplanma.
Kehkeşan:
Samanyolu.
kesret:
çokluk.
küre:
gezegen.
maahaza:
bununla birlikte,
böyle olmakla beraber.
mana:
anlam.
Manzume-i şemsiye:
güneş
ile ona bağlı olan seyyareler,
güneş sistemi.
meselâ:
örneğin.
mucip:
icap eden, gerektiren.
1.
Yedi sema. (Bakara Suresi: 29.)
İşaratü’l-İ’caz | 395 |
i
nSan ve
k
âinaT
1...,385,386,387,388,389,390,391,392,393,394 396,397,398,399,400,401,402,403,404,405,...576
Powered by FlippingBook