İşaratü'l İ'caz - page 409

Bu takdirde, ikinci
r
Pp
G
birincisine atıf olur ve her iki cüm-
le arasında da münasebet bulunur.
(1)
k
án
Ø«/
?n
N ¢p
Vr
Qn
’r
G ?p
a l
?p
YÉn
L
u
Êp
G
: Cenab-ı Hak, müşavere
yolunu öğretmekle, beşerin hilâfetindeki hikmetin sırrını
melâikeye istifsar ettirmek üzere bu cümleyi söyledi. sâ-
miin zihni, üç noktayı nazara alarak harekete geçti:
1. Melâikeler ne dediler?
2. taaccüple hikmeti sordular.
3. Cinnîlere halife olmakla beraber, beşerde kuvve-i
gadabiye ve şeheviye dahi ilâveten halk edilmiştir. Bun-
lar cinnîlerden daha ziyade fesat yapacaklardır.
İşte kur’ân-ı kerîm,
(2)
n
ABÉ n
eu
ódG o
?p
Ø°r
ùn
jn
h Én
¡«/
a o
ó°p
ùr
Øo
j r
øn
e Én
¡«/
a o
?n
© r
én
Jn
G Gƒo
dÉn
b
cümlesiyle
o üç noktaya işaret etmiştir.
Melâikenin sual-i taaccüp ve istifsarları bittikten sonra,
sâmi, Cenab-ı Hak’tan verilecek cevabı beklerken,
kur’ân-ı kerîm,
(3)
n
¿ƒo
ªn
?`r
©n
J n
’ Én
e o
ºn
?` r
Yn
G ?
u
fp
G n
?Én
b
cümlesiyle ce-
vap vermiştir. Yani, “
Eşyaveahkâm,sizinmalûmatını-
zamünhasırdeğildir.Adem-iilminiz,onlarınvücudagel-
meyeceklerinesebepolamaz.Benim,beşerinhilkati
hakkındabirhikmetimvardır.Ohikmetinhatırasıiçin,
fesatlarınınazaraalmam
” ferman etmiştir.
hilkat:
yaratılış.
ilâveten:
ek olarak.
istifsar:
ifade isteme, açıklama is-
teyerek sorma, sorup anlama.
kuvve-i gadabiye:
hiddet, öfke
duygusu.
kuvve-i şeheviye:
cinsî istek duy-
gusu, dünya zevklerine istek duy-
gusu; yeme, içme, konuşma, uyu-
ma istek ve hissi gibi kabiliyetler.
malûmat:
bilgiler, bilinen şeyler.
melâike:
melekler.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
münhas
ır: sınırlı, bir şeye veya
kimseye mahsus.
müşavere:
istişare etme, bir ko-
nuda bilen ve güvenilen kimsele-
rin görüşünü alma, danışma, meş-
veret.
nazar:
dikkat.
sâmi:
işiten, duyan.
sual-i taaccüp:
hayret verici sual,
soru.
taaccüp:
şaşma, hayret etme, şa-
şakalma.
takdir:
değerlendirme.
zihin:
bilinç, dimağ.
ziyade:
çok, fazla.
adem-i ilim:
cahillik, bilgisiz-
lik, ilmin olmayışı.
ahkâm:
dinî hükümler, emir-
ler.
at
ıf: bir kelime veya cümlenin,
önceki kelime veya cümleye
bağlanması.
beşer:
insan, insanlık.
cenab-
ı Hak: hakkın ta kendi-
si olan şeref ve azamet sahibi
Allah.
cinnî:
gözle görünmez, lâtif ci-
simlerden ibaret bir yaratık.
ferman:
emretmek, buyur-
mak.
fesat:
bozukluk, karışıklık, ni-
fak.
halife:
vekil, birinin yerine ge-
çen kimse, halef.
halk:
yaratma, yoktan var et-
me.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bil-
gi, fayda.
hilâfet:
halifelik, Allah adına
ve yine Onun izniyle yaratıl-
mışlar üzerinde çeşitli tasar-
ruflarda bulunma.
1.
Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım. (Bakara Suresi: 30.)
2.
Melâike de, “Yerde fesat yapacak, kan dökecek kimseleri mi yaratacaksın?” dediler. (Baka-
ra Suresi: 30.)
3.
Rabbin de, “Sizin bilmediğinizi Ben biliyorum” dedi. (Bakara Suresi: 30.)
İşaratü’l-İ’caz | 409 |
m
elâikeYe
i
man
1...,399,400,401,402,403,404,405,406,407,408 410,411,412,413,414,415,416,417,418,419,...576
Powered by FlippingBook