Ve keza, Cenab-ı Hakkın arzında beşerin halife olma-
sı, Allah’ın hükümlerini icra ve kanunlarını tatbik etmesi
içindir. Bu ise tam bir ilme mütevakkıftır.
Ve keza, birinci ayette kelâmın sevkiyatı iktizasınca
şöyle bir takdir olacaktır: Âdem’i halk etti, tesviye etti,
cesedine nefh-i ruh etti, terbiye etti, sonra esmayı talim
etti ve hilâfete namzet kıldı.
sonra, vakta ki Âdem’i melâikeye tercih etmekle
rüçhan meselesinde ve hilâfet istihkakında ilm-i esma ile
mümtaz kıldı, makamın iktizası üzerine, eşyayı melâikeye
arz ve onlardan muarazayı talep etti; sonra melâike,
aczlerini hissetmekle, Cenab-ı Hakkın hikmetini ikrar
ettiler. kur’ân-ı kerîm, buna işareten,
(1)
n
Ú/
bp
OÉn
°U r
º o
àr
æo
c r
¿p
G p
An
B ’o
D
ƒB '
g p
ABÉ n
ªr
°Sn
Ép
H /
Êo
D
ƒp
Ñr
fn
G n
?Én
?n
a p
án
µp
BÄ '
`?n
Ÿr
G n
¤n
Y r
ºo
¡n
°Vn
ôn
Y s
ºo
K
dedikten sonra,
(2)
Gƒo
dÉn
b
evvelce İblisin enaniyet ve kibrine
kanarak yaptıkları istifsardan pişman olarak,
(3)
o
º«/
µ
n
ër
dG o
º«/
?n
©r
dG n
âr
fn
G n
?s
fp
G Én
æn
à r
ªs
?n
Y Én
e s
’p
G BÉn
æ`n
d n
ºr
?p
Y n
’ n
?n
fÉn
ër
Ño
°S
dediler.
sonra, vakta ki istidatlarının adem-i camiiyetinden do-
layı melâikenin aczi zahir oldu; makamın iktizası üzerine,
Âdem’in iktidarının beyanı icap etti ki, muaraza tamam
olsun. Bunun için,
(4)
r
ºp
¡p
FBÉ n
ªr
°Sn
Ép
H r
ºo
¡r
Äp
Ñr
fn
G o
?n
O'
G BÉ n
j n
?Én
b
hitabıyla
Âdem’e ferman etti.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
adem-i camiiyet:
kapsayıcı ol-
mama. yetersizlik.
arz:
sunma, bildirme; yer, dünya.
ayet:
Kur’ân cümlesi.
beşer:
insan, insanlık.
beyan:
anlatma, açıklama.
cenab-ı Hak:
hakkın ta kendisi
olan şeref ve azamet sahibi Allah.
ceset:
vücut, beden.
enaniyet:
kendini beğenme, ben-
cillik, egoistlik.
esma:
adlar, isimler.
evvelce:
daha önce.
ferman:
emretmek, buyurmak.
halife:
yeryüzünde bazı hususlar-
da Allah adına ve yine Allah’ın iz-
niyle hareket eden.
halk:
yaratma, yoktan var etme.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bilgi,
fayda.
hilâfet:
halifelik, Allah adına ve yi-
ne Onun izniyle yaratılmışlar üze-
rinde çeşitli tasarruflarda bulun-
ma.
hitap:
söylev.
hüküm:
emir, buyruk.
iblis:
şeytan.
icap:
gerekme hâli, gerekli olma.
icra:
yürütme, bir işi yerine getir-
me.
ikrar:
tasdik ve kabul etme, doğ-
rulama.
iktidar:
güç yetme, bir işi gerçek-
leştirmek için gereken kuvvet.
iktiza:
gerek, lüzum.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
istifsar:
ifade isteme, açıklama is-
teyerek sorma, sorup anlama.
istihkak:
hak etme, hak kazanma,
hakkı olma.
işareten:
işaret ederek, belirterek.
kelâm:
söz, lâfız.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kibir:
gurur.
makam:
yer, mevki.
melâike:
melekler.
mesele:
konu.
muaraza:
birbirine karşı gelme,
söz ile karşılıklı mücadele.
mümtaz:
ayrıcalıklı, seçkin.
mütevakkıf:
bir şeye bağlı olan,
ancak onunla olabilen.
namzet:
aday.
nefh-i ruh:
ruhun üflenmesi.
rüçhan:
üstünlük, üstün olma.
sevkiyat:
sevk işi, gönderme
işi.
takdir:
değerlendirme.
talep:
isteme, dileme.
talim:
öğretme, yetiştirme.
tatbik:
uydurma, uygulama.
terbiye:
besleyip büyütme,
yetiştirme, eğitme.
tesviye:
bir seviyeye getirme,
aynı düzeye getirme.
vakta ki:
ne vakit ki, ne za-
man ki, o zaman ki, olduğu
vakit.
zahir:
açık, belli, meydanda.
1.
Sonra eşyayı melâikeye göstererek dedi ki, “Eğer iddianızda doğru iseniz, bunların isimleri-
ni bana söyleyiniz.” (Bakara Suresi: 31.)
2.
Dediler.
3.
Seni her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiç-
bir bilgimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Suresi: 32.)
4.
Cenab-ı Hak dedi ki: “Yâ Âdem, onlara bu varlıkların isimlerini bildir.” (Bakara Suresi: 33.)
B
akara
S
ureSi
| 424 | İşaratü’l-İ’caz