Ben şunu iddia ediyorum ki: Muhammed (
AsM
) müm-
taz bir kuvvettir. destgâh-ı kudretin böyle ikinci bir vü-
cudu imkân sahasına getirmesi ihtimalden uzaktır.
sana muasır bir vücut olamadığımdan dolayı mütees-
sirim, ey Muhammed (
AsM
)! Muallimi ve naşiri olduğun
bu kitap, senin değildir; o lâhutîdir. Bu kitabın lâhutî
olduğunu inkâr etmek, mevzu ilimlerin butlanını ileri sür-
mek kadar gülünçtür. Bunun için, beşeriyet senin gibi
mümtaz bir kudreti bir defa görmüş, bundan sonra göre-
meyecektir. Ben huzur-i mehabetinde kemal-i hürmetle
eğilirim.
PrensBismarck
®®®
EnTemizveEnDoğruDinMüslümanlıktır
meşhurmuharrir,müsteşrik,edebiyat-ıArabiyemüte-
hassısıveKur’ân-ıKerîm’inmütercimiDoktormaurice
(moris)şöylediyor:
Bizans Hristiyanlarını içine düştükleri batıl itikatlar gi-
rîvesinden ancak Arabistan’ın Hira dağında yükselen
ses kurtarabilmiştir. İlâhî kelimeyi en ulvî makama yük-
selten ses, bu ses idi. Fakat, rumlar bu sesi dinleyeme-
mişlerdi. Bu ses, insanlara en temiz ve en doğru dini ta-
lim ediyordu. o yüksek din ki, onun hakkında, gundo
Firey Hesin gibi muhakkik bir fazıl, şu sözleri pek haklı
olarak söylüyor:
batıl:
dinde yeri olmayan, dinî hü-
kümlere zıt.
beşeriyet:
beşerîlik, insanlık.
butlân:
batıl, hükümsüz olma ha-
li.
defa:
kere, kez, yol.
destgâh-ı Kudret:
kudret tezgâhı.
fazıl:
fazilet sahibi, ilim ve irfanı
üstün.
girive:
çıkmaz yol, çıkmaz sokak.
iddia:
bir fikri ısrarla savunma, da-
va etme.
ihtimal:
olabilirlik, olasılık.
İlâhî:
Allah’la ilgili, Cenab-ı Hakka
dair.
imkân:
olabilirlik, olanak.
e
cneBi
f
eYleSofları
| 430 | İşaratü’l-İ’caz
inkâr:
reddetme, inanmama,
kabul ve tasdik etmeme.
itikat:
inanç, iman.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
lâhutî:
ulûhiyet âlemine men-
sup ve müteallik olan, İlâhî,
Rabbanî.
makam:
yer, mevki.
mevzu ilimler:
ortaya
konulan, vaz olunan ilimler.
muallim:
ders veren, öğret-
men.
muasır:
aynı asırda yaşayan-
lardan her biri, aynı devirde
yaşayan.
muhakkik:
tahkik eden, ger-
çeği araştırıp bulan, bir şeyin
iç yüzünü inceleyerek vakıf
olan.
muharrir:
yazan, yazar.
mümtaz:
ayrıcalılklı, seçkin.
müsteşrik:
şark toplulukları-
nın tarihini, dinini, dilini, folk-
lorunu, sanat ve edebiyatını
araştırıp inceleyen uzman
kimse, özellikle doğululara ait
ilimlerle uğraşan Batılı bilgin,
şarkiyatçı, oryantalist.
müteessir:
üzgün.
mütehassıs:
bir ilim dalında
veya bir meslekte derin bilgi
sahibi olan, uzman.
mütercim:
tercüme eden, bir
dilden başka bir dile çeviren,
tercüman, çevirmen.
naşir:
eser, neşreden, yayınla-
yan, dağıtan.
talim:
ders verme, öğretme.
ulvî:
yüksek, yüce.
vücut:
beden, varlık.