İkincisi
: Müslümanlar kur’ân’ı Arapçanın en kuvvetli
muhafızı ve esasat-ı diniyenin amelî bir mahiyet alması-
nın en kuvvetli menbaı telâkki ederler. Binaenaleyh,
Monsieur renaud (Mösyö reno) eserini tashih edecek
olursa, bu tercümesiyle insanları tenvir hususunda insan-
lığa büyük bir muavenette bulunur ve batıl itikatların hu-
dutlarını tarümar etmeye hadim olur.
DoktorMaurice
®®®
(Nur Çeşmesi’nde ve Risale-i Nur’da yazılan bu nevi
feylesoflardan kırk altıncısıdır.)
Zat-ıKibriyaHakkındakiayetlerinUlviyetive
Kur’ân’ınKudsîNezaheti
misterJohnDavenport,“Hazret-imuhammed(
AsM
)
veKur’ân-ıKerîm”ünvanlıeserindeKur’ân-ıKerîm’den
bahsederkenşusözlerisöylüyor:
kur’ân’ın sayısız hususiyetleri içinde bilhassa ikisi fev-
kalâde mühimdir:
1. zat-ı kibriya’yı ifade eden âyâtın ahengindeki ulvi-
yettir. kur’ân-ı kerîm, beşerî zaaflardan herhangi birisi-
ni zat-ı kibriya’ya isnattan münezzehtir.
2. kur’ân, başından sonuna kadar, gayr-i beliğ, gayr-i
ahlâkî yahut terbiyeye muhalif fikirlerden cümlelerden ve
hikâyelerden tamamen münezzehtir.
ahenk:
uygunluk, düzen.
amel:
iş, uygulama, yapma.
âyât:
Kur’ân ayetleri.
ayet:
Kur’ân cümlesi.
batıl:
boş, beyhude, yalan, çürük,
hurafe.
beşerî:
insanla ilgili, insana ait.
bilhassa:
özellikle.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
fevkalâde:
olağanüstü.
feylesof:
felsefe ile uğraşan, filo-
zof.
gayr-i ahlakî:
ahlak dışı.
gayr-i beliğ:
beliğ olmayan söz.
hâdim:
hademe, hizmetçi, hizmet
eden, işe yarayan.
e
cneBi
f
eYleSofları
| 434 | İşaratü’l-İ’caz
hudut:
sınırlar.
husus:
mevzu, konu.
hususîyet:
hususîlik, ayırıcı
özellik.
isnat:
dayanma, dayandırma.
itikat:
inanç, iman.
kudsî:
mukaddes, yüce.
mahiyet:
durum, vaziyet.
menba:
kaynak.
muavenet:
yardım, yardım-
laşma.
muhâfız:
koruyan, saklayan,
muhafaza eden, gözleyen,
bekleyen.
muhalif:
zıt, aykırı.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
münezzeh:
arınmış, tenzih
edilmiş, uzak.
nev’î:
gibi, cins.
nezahet:
nezihlik, temizlik,
paklık.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
tarümar:
karma karışık, dağı-
nık, perişan.
tashih:
düzeltme, yanlışını gi-
derme.
telâkki:
kabul etme, bir gö-
rüşle bakma.
tenvir:
nurlandırma, aydınlat-
ma, ışıklandırma.
terbiye:
besleyip büyütme,
yetiştirme, eğitme.
ulviyet:
ulvîlik, yücelik, yük-
seklik, ululuk.
ünvan:
ad, isim, lâkap.
zaaf:
zayıflık, kuvvetsizlik.
zat-ı Kibriya:
yüce zat, Cenab-
ı Hakkın kudret ve azimeti;
her cihette büyüklüğü.