İşaratü'l İ'caz - page 437

takarrüp etmek isteyen insanları Cenab-ı Hakka raptet-
tiğini inkâr etmek mümkün değildir.
Hâlık’ın hukuku ile mahlûkun hukuku, ancak Müslü-
manlık tarafından mükemmel bir surette tarif olunmuş-
tur. Bunu yalnız Müslümanlar değil, Hristiyanlar da Mu-
sevîler de itiraf ediyorlar.
MarmadukePıckthall(MarmadükPiktol)
®®®
Kur’ânileKavanin-iTabiiyearasındaTamBir
ahenkVardır
Yeni keşfiyatın veyahut ilim ve irfanın yardımıyla hal-
lolunan, yahut halline uğraşılan mesail arasında bir me-
sele yoktur ki, İslâmiyet’in esasatıyla taarruz etsin. Bi-
zim, Hristiyanlığı kavanin-i tabiiye ile telif için sarf ettiği-
miz mesaiye mukabil, kur’ân-ı kerîm ve kur’ân’ın tali-
miyle kavanin-i tabiiye arasında tam bir ahenk görül-
mektedir. kur’ân, her hürmete şayan olan eserdir.
Levazaune(Lövazon)
®®®
Kur’ânBütünİyilikveFaziletEsaslarını
Muhtevidir;İnsanıHerTürlüDalâletlerdenKorur
kur’ân, insanlara hukukullahı tanıtmış, mahlûkatın
Hâlık’tan ne bekleyeceğini, mahlûkatın Hâlık’la münase-
batını en sarih şekilde öğretmiştir.
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
niyet, âdillik.
ahlâkî:
ahlâkla ilgili, ahlaka ait.
aksi:
yansıma.
cami:
cem eden, toplayan, içine
alan.
dalâlet:
azgınlık, sapıklık.
esasat:
esaslar, kökler, temeller.
evvelâ:
öncelikle.
fazilet:
kişiyi ahlaklı, iyi hareket
etmeye yönelten manevi kuvvet,
erdem.
faziletkâr:
faziletli, erdemli.
felsefe:
hikmet bilgisi.
hikmet:
İlahî gaye, yüksek bilgi,
fayda.
hülâsa:
kısaca, sözün kısası.
i’tilâ:
yükselme, yücelme, yukarı
çıkma.
iktisat:
orta yol, istikametli yol.
imar:
yapma, tamir etme.
irad etme:
söyleme.
itidal:
aşırı olmama, orta hâlde ol-
ma, ölçülülük.
kalbeyleme:
dönüştürme, çevir-
me.
kemal:
olgunluk, fazilet.
mâba’de’t-tabiiye:
tabiat üstü,
metafizik.
mahiyet-i hakikiye:
hakikî özel-
lik, gerçek mahiyet, doğru özellik,
gerçek özellik; yaratılışının gerçek
maksadı.
mamafih:
bununla beraber, böy-
le iken.
mecmua-i eş’ar:
şiirler mecmua-
sı.
mev’ize:
vaaz, nasihat, öğüt.
mevzu:
konu.
müsavat:
müsavilik, eşitlik, her
bakımdan aynı derecede olma.
müsteşrik:
şark topluluklarının ta-
rihini, dinini, dilini, folklorunu, sa-
nat ve edebiyatını araştırıp incele-
yen uzman kimse, özellikle doğu-
lulara ait ilimlerle uğraşan Batılı
bilgin, şarkiyatçı, oryantalist.
müşkül:
güçlük, zorluk.
nasihat:
öğüt; doğruya, iyiye, gü-
zele sevk etmek için yapılan ko-
nuşma.
naşir:
eser neşreden, yayınlayan.
nur:
aydınlık.
peygamber:
haber getiren, haber
ulaştıran, haberci.
rezil:
alçak, bayağı, âdî.
sevk:
ulaştırma, yöneltme.
şer:
kötülük.
talim:
eğitim, yetiştirme, öğretme.
teâlî-i ahlâk:
a herkesin bilmesi,
bir şeyin herkesçe bilinmesi.
tebliğ:
dinî bir emrin yaratılmışla-
ra duyurulması; peygamberlerin
Allah’ın emrini kullara bildirmeleri
ve hakka davet etmeleri.
teceddüdperver:
yenilik taraftarı;
yenilik, değişiklik yapmayı seven.
tefrik:
birbirinden ayırma, ayrı
İşaratü’l-İ’caz | 437 |
e
cneBi
f
eYleSoflar
Yahudi.
münasebat:
münasebetler, il-
giler, yakınlıklar, bağlar, ilişki-
ler, uygunluklar.
rapt:
bağlama, bağlanma, iliş-
tirme.
sarf:
harcama.
sarih:
açık, âşikar.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şayan:
yakışır, yaraşır, değer,
lâyık, münasip.
taarruz:
saldırma, sataşma,
ilişme.
takarrüp:
yakınlaşma, yaklaş-
ma, yanaşma.
talim:
öğretme, yetiştirme.
tarif:
etrafıyla anlatma, anla-
tılma, etrafıyla bildirme, bildi-
rilme.
telif:
kitap yazma, eser ortaya
koyma.
1...,427,428,429,430,431,432,433,434,435,436 438,439,440,441,442,443,444,445,446,447,...576
Powered by FlippingBook