Cevap:
Bu gibi heriflerin, ilm-i nahvin kaidelerinden
haberleri yoktur. sekkakî’nin dediği gibi, efsah-ı füseha
olan Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm,
kur’ân-ı kerîm’i uzun uzun zamanlarda tekrar tekrar
okuduğu hâlde, o hataların farkında olmamış da, bu ca-
hil herifler mi farkında olmuşlardır? Bu, hangi akla girer
ve hangi kafaya sığar? sekkakî,
miftah
’ının sonunda, bu
gibi cahilleri iyi taşlamıştır.
evet, bir şairin dediği gibi,
o
QÉn
ér
Mn
G p
In
ôo
µ`r
dG p
?p
ò'
g ?/
a n
?r
Ñ`n
j r
ºn
d Gk
ôn
én
M o
¬n
à`r
ªn
?r
dn
G i'
ƒn
Y m
Ör
?n
c t
?o
c r
ƒn
d
“
Herürenkelbinağzınabirtaşatacakolsan,dünyada
taşkalmaz.
”
Buayetimâkabliyleraptedenikincivecihise:
evvelki ayet vakta ki ibadeti emretti; sanki, “İbadetin
keyfiyeti nasıldır?” diye, sâmiin zihnine bir sual geldi.
“
Kur’ân’ıntalimettiğigibi
,” diye cevap verildi. tekrar,
“
Kur’ân’ınAllah’ınkelâmıolduğununasılbileceğiz?
”
diye ikinci bir suale daha kapı açıldı; bu suale cevaben
(1)
Én
ær
ds
õn
f És
‡ p
m
Ö r
jn
Q ?/
a r
ºo
à`r
æ`o
c r
¿
p
Gn
h
(ilâahir) ayetiyle cevap veril-
di.
demek, her iki ayetin arasındaki cihet-i irtibat, bir su-
al-cevap ve bir alışveriştir.
Arkadaş!
Bu ayetin ihtiva ettiği cümlelerin arasına girelim, ba-
kalım; aralarında ne gibi münasebetler vardır.
aleyhissalâtü vesselâm:
Salât ve
selâm onun üzerine olsun.
ayet:
Kur’ân cümlesi.
cahil:
bilgisiz, bilmeyen, habersiz.
cevaben:
cevap olarak, karşılık
şeklinde.
cihet-i irtibat:
irtibat sebeple-
ri, tarafları; bağlanma yönü,
aradaki benzeyiş ve münase-
bet.
efsah-ı füseha:
fasihlerin en
fasihi, fasih ve güzel konuşan-
ların en fasihi ve güzel konu-
şanı.
evvel:
önce.
ihtiva:
içine alma, kapsama.
ilâahir:
sona kadar, sonuna
kadar.
ilm-i nahiv:
gramer ilmi, dil
bilgisi.
kaide:
kural, esas, düstur.
kelâm:
söz, konuşma.
kelp:
köpek.
keyfiyet:
bir şeyin nasıl oldu-
ğu, hal, durum, iç yüz.
mâkabl:
geçmişteki, geçmiş,
bir şeyin kendinden önce
olan.
münasebet:
ilgi, ilişki, müna-
sebet.
rapt:
bağlama, bağlanma, iliş-
tirme.
sâmiîn:
dinleyenler, dinleyici-
ler.
sual:
soru.
talim:
eğitim, yetiştirme, öğ-
retme.
vakta ki:
ne vakit ki, ne za-
man ki, o zaman ki, olduğu
vakit.
vecih:
cihet, yön.
1.
Eğer indirdiğimiz Kur’ân’dan bir şüpheniz varsa. (Bakara Suresi: 23.)
B
akara
S
ureSi
| 294 | İşaratü’l-İ’caz