olamamıştır. sanki kur’ân-ı Mu’cizülbeyan
¢p
ür
î°s
ûdG ?p
a l
ôp
°ün
ër
æo
e l
´r
ƒn
f
, yani “
Birşahıstainhisaretmiş
birnevi
”dir. Binaenaleyh, kur’ân-ı kerîm, ya bütün ki-
tapların altındadır –bu gülünç bir sözdür– veya bütün ki-
tapların fevkinde, fevkalküll bir nadiredir.
İkinciVecih
: Böyle büyük bir davada ve müşkül bir
makamda, onların asaplarını tahrik, izzet-i nefislerini kır-
mak suretiyle, “Yapamayacaksınız!” diye kat’iyetle ver-
diği hüküm, onun emin, mutmain, itimatlı olduğuna bir
delildir.
üçüncüVecih
: sanki kur’ân-ı kerîm diyor ki: “sizler,
fesahatin ümerası ve herkesten ziyade fesahate muhtaç
olduğunuz hâlde, muarazaya kàdir olamadınız; beşer de
kur’ân’ın muarazasına kàdir olamaz.”
Ve keza, kur’ân’ın neticesi olan İslâmiyet’e bir nazi-
renin yapılmasına zaman-ı mazi kàdir olmadığı gibi,
istikbal zamanı da onun mislinden âciz kalacağına bir
işarettir.
(1)
n
øj/
ôp
aÉn
µ`r
?p
d r
äs
óp
Yo
G o
In
QÉn
ép
ër
dGn
h ¢o
SÉs
ædG Én
go
Oƒo
bn
h »/
às
dG n
QÉ s
ædG Gƒo
?s
JÉn
a
Yani, “
Kâfirlerehazırlananbirateştensakınınızki,
odunuinsanlariletaşlardır
.”
(2)
Gƒo
?s
JÉn
a
cümlesi
(3)
Gƒ o
?n
©r
Øn
J r
ºn
d r
¿p
G
cümlesine
cezaü’ş-şart
olduğu cihetle, aralarında
lüzum’
un bulunması lâzımdır.
Hâlbuki muarazanın yapılmaması, ateşten sakınmayı
asap:
sinirler, sinir sistemi.
beşer:
insan, insanlık.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
cezaü’ş-şart:
şart cümlesinin bi-
rinci kısma cevap olan ikinci kıs-
mı.
cihet:
yön, sebep, vesile.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
delil:
kanıt, tanık, burhan.
emin:
inanılır, güvenilir.
fesahat:
sözün; kelime, mana,
ahenk ve sıralama yönlerinden
kusursuz olması.
fevkalküll:
hepsinin üstünde.
fevkinde:
üstünde.
hüküm:
karar, emir.
inhisar:
yalnız bir şeye ait kılma,
tekelleşme.
istikbal:
gelecek zaman.
itimat:
emniyet, güven.
izzet-i nefis:
insanın vakar ve
haysiyetini korumaya özen gös-
termesi, kendi değerini ve şahsi-
yetini aşağılamaksızın varlığına
saygı duyması.
kàdir:
bir işi yapmaya gücü yeten,
kuvvet sahibi olan.
kâfir:
Allah’ı ve İslamiyeti inkar
eden, dinsiz.
kat’iyet:
kat’îlik, kesinlik.
keza:
böylece, aynı şekilde.
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla, akılları benzerini
yapmaktan âciz bırakan
Kur’ân-ı Kerîm.
makam:
yer, mevki.
misil:
benzer, eş.
muaraza:
birbirine karşı gel-
me, söz ile karşılıklı mücade-
le.
muhtaç:
gerek duyan.
mutmain:
gönlü hoş, içi rahat,
emin, şüphesi olmayan, zihni-
ni bir şeye yatırıp rahatlamış.
müşkül:
güç, zor, çetin.
nadire:
seyrek, az, ender bu-
lunan, eşi-benzeri az bulunan,
bulunmaz.
nazire:
örnek, karşılık, misil,
bir şeye benzetilerek yapılan
şey.
nevi:
çeşit, tür.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tahrik:
kışkırtma, kandırma.
ümera:
emirler, beyler.
vecih:
cihet, yön.
zaman-ı mazi:
geçmiş zaman.
ziyade:
çok, fazla.
1.
Bakara Suresi: 24.
2.
Sakının… (Bakara Suresi: 24.)
3.
Eğer bunu yapamazsanız… (Bakara Suresi: 24.)
B
akara
S
ureSi
| 298 | İşaratü’l-İ’caz