“ey insanlar! Allah’ın emirlerine imtisal etmeyip, bil-
hassa taşlara ve camit şeylere ibadet yaparsanız, muhak-
kak biliniz ki, tapanlarla taptıkları şeyleri yiyip yutacak
bir ateşe gireceksiniz!”
(1)
n
øj/
ôp
aÉn
µ`r
? p
d r
äs
ó p
Yo
G
: Bu cümle,
(2)
Gƒo
?s
JÉn
a
ile
(3)
Gƒo
?n
©r
Øn
J r
ºn
d r
¿p
G
cümleleri arasındaki lüzumu izah eder ve kararlaştırır.
Yani, şu ateş azabı kur’ân’a imtisal etmeyen kâfirlere
hazırlanmıştır. Hem bu ateş, tufan ve sair musibetler gi-
bi, iyi-kötü bütün insanlara şamil musibetlerden değildir.
Ancak bu musibeti celbeden, küfürdür. Bu belâdan kur-
tuluş çaresi, ancak kur’ân-ı kerîm’e imtisaldir.
Mazi sigasıyla zikredilen
(4)
r
äs
óp
Yo
G
kelimesi, cehenne-
min el’an mahlûk ve mevcut olup, ehl-i İtizalin bilahare
vücuda geleceğine zehapları gibi olmadığına işarettir.
EyArkadaş!
Ateş unsuru, kâinatın bütün kısımlarını istilâ etmiş pek
büyük bir unsurdur. Bir damar gibi, kâinatın yaratılışın-
dan başlayarak her tarafa dal budak salıp gelen şu şece-
re-i nâriyeye nazar-ı hikmetle dikkat edilirse, bu şecere-
nin başında, yani sonunda büyük bir meyvenin bulundu-
ğu anlaşılır. evet, toprağın içinde büyük ve uzun bir da-
marı gören adam, o damarın başında kavun gibi bir
meyvenin bulunduğunu zannetmesi gibi, âlemin her ta-
rafında damarları bulunan şu şecere-i nâriyenin de ce-
hennem gibi bir meyvesinin bulunduğuna bilhads, yani
sür’at-i intikal ile hükmedebilir.
âlem:
dünya, cihan.
azap:
eziyet, işkence; büyük sıkın-
tı, şiddetli acı.
belâ:
musibet, sıkıntı.
bilâhere:
sonra, sonradan, sonra-
ları.
bilhads:
hads ile, sezme ile.
bilhassa:
özellikle.
camit:
ruhsuz, cansız.
celp:
çekme, çekiş, kendine çek-
mek.
Ehl-i İtizal:
Mutezileden olan.
elan:
şimdi, şimdiki hâlde; henüz,
hâlâ, daha, bu ana kadar, şu anda.
hükmetme:
karar vermek.
imtisal:
emre tamamen uyma,
gerekeni yapma, alınan emre bo-
yun eğme.
istilâ:
ele geçirme, kaplama, yayıl-
ma.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile anlat-
ma.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti inkâr
eden, dinsiz.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
küfür:
imansızlık, dinsizlik.
mahlûk:
yaratık, Allah tarafından
yaratılmış olan.
mazi:
geçmiş zaman.
musibet:
felâket, belâ.
nazar:
bakış, dikkat.
sair:
diğer, başka, öteki.
siga:
kip, fiilin çekiminden
meydana gelen; şahıs, zaman
ve vasfı değiştiren hâl.
sür’at-i intikal:
geçiş hızı; bir
konu münasebetiyle başka
bir konuyu hatırlama ve anla-
ma hızı; leb demeden leblebi-
yi anlama.
şamil:
içine alan, kapsayıcı.
şecere:
ağaç.
şecere-i nâriye:
ateş, cehen-
nem ağacı.
tufan:
çok şiddetli yağmur ve
sel.
unsur:
madde, esas, birleşik
bir şeyi meydana getiren ele-
manlardan her biri.
zan:
sanma, kesin olarak bil-
meksizin kuvvetli ihtimalle
hükmetme.
zehap:
bir fikre veya zanna
kapılma.
zikir:
anma, bildirme.
1.
Kâfirler için hazırlanmıştır. (Bakara Suresi: 24.)
2.
Sakının… (Bakara Suresi: 24.)
3.
Eğer bunu yapamazsanız... (Bakara Suresi: 24.)
4.
Hazırlanmıştır. (Bakara Suresi: 24.)
B
akara
S
ureSi
| 300 | İşaratü’l-İ’caz