Sual:
Cehennem şimdi mevcut olduğu takdirde, yeri
nerededir?
Cevap:
Biz ehl-i sünnet ve’l-Cemaat, el’an cehenne-
min vücuduna itikat ediyoruz, amma yerini tayin edemi-
yoruz.
Sual:
Bazı hadislerin zahirine göre, cehennem tah-
te’l-arzdır, yani yerin altındadır. Ve keza, bir hadise na-
zaran, cehennem ateşinin dünya ateşinden iki yüz dere-
ce fazla harareti vardır. Bu noktaların izahı?
Cevap:
kürenin tahtı, merkezinden ibarettir. Buna bi-
naen, arzın tahtı merkezidir. nazariyat-ı hikemiyece sa-
bit olduğu vecihle, arzın merkezinde, harareti iki yüz bin
dereceye baliğ bir ateş vardır. Çünkü, her otuz üç zıra’
derinliğinde, tahminen bir derece, hararet artar. Buna
binaen, merkeze kadar iki yüz bin dereceli bir hararet
meydana gelir. İşte bu nazariyeye mezkûr hadisin meali
mutabık gelir. Buna binaen, “küre-i arzın merkezinde
bulunan iki yüz bin derece hararetli bir ateş, cehenneme
bir çekirdek hükmünde olup, kıyamette, kabuğu hük-
münde bulunan tabaka-i türabiyeyi çatlatıp, bütün deh-
şetiyle çıkar, tevessü etmeye başlar ve tam teçhizatıyla
cehennem meydana gelir” denilebilir.
Ve keza, bir hadise nazaran,
“zemherir”
namında, bü-
rudetle yakan bir ateş vardır.
(1)
Bu hadis de o nazariyeye
mutabıktır. zira, merkez-i arzdan sathına kadar derece
derece artan veya tenakus eden ateş,
zemherir
de dâhil
küre-i arz:
yer küre, dünya.
meal:
mana, anlam, mefhum.
merkez-i arz:
arzın merkezi, dün-
yanın merkezi, iç tarafı.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
mutabık:
birbirine uyan, uygun.
nam:
ad, isim.
nazaran:
nispeten, kıyaslayarak,
göre.
nazariye:
teori.
nazariyat-ı hikemiye:
ilim ve fel-
sefenin ortaya koyduğu teoriler.
sabit:
durağan, değişmeyen; is-
patlanmış.
satıh:
bir şeyin dış tarafı, dış yüzü.
sual:
soru.
tahminen:
tahminî olarak, yakla-
şık olarak, aşağı yukarı.
taht:
alt.
tahte’l-arz:
yer altı, yerin alt taba-
kaları.
tayin:
belirleme, gösterme, sınırı-
nı çizme.
teçhizat:
donanım.
tenakus:
eksilme, azalma.
tevessü:
genişleme, yayılma.
vecih:
cihet, yön.
zahir:
görünüşe göre, görünüş iti-
bariyle.
zemherir:
kışın en soğuk zamanı,
şiddetli, soğuk kara kış.
zıra':
arşın, yaklaşık bir metrelik
uzunluk.
amma:
ama, lakin, ancak.
arz:
yer, dünya.
baliğ:
ulaşmış, erişmiş.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
bürudet:
soğukluk, soğuk ol-
ma.
dâhil:
içeri, iç.
dehşet:
büyük korku hâli,
korkma, ürkme.
Ehl-i Sünnet ve’l-cemaat:
İs-
lâmı ilk günkü safiyetiyle ka-
bul ederek dinden olmayan
şeyleri karıştırmayıp, Hz. Pey-
gamberin sünnetinden ve yo-
lundan ayrılmayanlar.
el’an:
şimdi, şimdiki hâlde; he-
nüz, hâlâ, daha, bu ana kadar,
şu anda.
hadis:
Peygamberimizin sözü.
hararet:
sıcaklık.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
ibaret:
meydana gelen, olu-
şan.
itikat:
inanç, iman.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile
anlatma.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kıyamet:
bütün kâinatın Allah
tarafından tayin edilen bir va-
kitte yıkılıp mahvolması.
küre:
dünya, yeryüzü.
1.
Buharî, Bed’u’l-Hulk: 10, Mevakit: 9; Tirmizî, Cehennem: 9, İbniMâce, Züht: 38; Müsned, 2:238,
277, 503.
İşaratü’l-İ’caz | 301 |
n
üBüvveT
h
akkında