İşaratü'l İ'caz - page 293

görmüşlerdir. onun için kalem yerine seyfe müracaat et-
mişlerdir.
Sual:
kur’ân’a bir nazire yapmak mümkinattan imiş,
fakat nasılsa yapılmamıştır?
Cevap:
Mümkinattan olmuş olsaydı, damarlarına do-
kundurulanlar, behemehâl muarazayı arzu ederlerdi. Ve
muaraza arzusunda bulunmuş olsaydılar, muaraza yapa-
caklardı. Çünkü, iptal-i dava için muarazaya ihtiyaçları
pek şedit idi. Muaraza etmiş olsaydılar, gizli kalmazdı; te-
zahür ederdi. Çünkü, tezahürüne rağbet çok olduğu gi-
bi, esbap dahi çok idi. tezahür etseydi, âlemde şöhret
bulurdu. Şöhret bulmuş olsaydı, Müseylime’nin hezeyan-
ları gibi, behemehâl, tarihte bulunacaktı. Madem ki ta-
rihte bulunmamıştır; demek yapılmamıştır. Madem ya-
pılmamıştır; demek kur’ân mu’cizedir.
Sual:
Müseylime, füseha-i Araptan olduğu hâlde, söz-
leri niçin âleme maskara olmuştur?
Cevap:
Çünkü onun sözleri, bin derece fevkinde bulu-
nan sözlere karşı mukabeleye çıktığından, çirkin ve gü-
lünç olmuştur. evet, güzel bir adam, Hazret-i Yusuf (
As
)
ile beraber güzellik imtihanına girerse, elbette çirkin ve
gülünç olur.
Sual:
kur’ân-ı kerîm hakkında şek ve şüpheleri olan-
lar, kur’ân’ın bazı terkip ve kelimeleri güya nahiv ilminin
kaidelerine muhalefet etmiş gibi, şüphe ika etmişlerdir?
tezahür:
görünme, belirme, orta-
ya çıkma.
İşaratü’l-İ’caz | 293 |
n
üBüvveT
h
akkında
âlem:
dünya, cihan.
arzu:
isteme.
behemehâl:
mutlaka, elbette,
ne yapıp edip.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
fevkinde:
üstünde.
füseha-i arap:
açık ve güzel
konuşan Arap edipleri.
güya:
sanki.
hezeyan:
saçmalama, herze.
ika:
vuku buldurma, yapma,
yaptırma.
ilim:
bilme, biliş, bilgi; bir şe-
yin doğrusunu bilme.
imtihan:
deneme, sınama.
kaide:
kural, esas, düstur.
madem:
değil mi ki.
maskara:
gülünç, gülünecek.
muaraza:
birbirine karşı gel-
me, söz ile karşılıklı mücade-
le.
mu’cize:
benzerini yapmak-
tan insanların aciz kaldığı şey.
muhalefet:
uygun olmama,
ayrılık; zıtlık.
mukabele:
karşılık.
mümkinat:
yaratılanlar,
mümkün olanlar, imkân dahi-
lindekiler, olabilir şeyler.
müracaat:
başvurma, danış-
ma; başvuru.
nahiv:
söz dizimi, cümle bili-
mi; sentaks.
nazire:
bir şairin manzum bir
eserine, diğer bir şair tarafın-
dan aynı vezin ve kafiyede ol-
mak üzere yazılan benzer şiir.
rağbet:
aşırı istekli olma hâli.
seyf:
kılıç.
sual:
soru.
şedit:
şiddetli.
şek:
şüphe, zan, tereddüt.
terkip:
bir kaç şeyi birleştire-
rek yeni bir şey meydana ge-
tirme.
1...,283,284,285,286,287,288,289,290,291,292 294,295,296,297,298,299,300,301,302,303,...576
Powered by FlippingBook