İşaratü'l İ'caz - page 284

ey insafsız! seni insafa davet ediyorum. Bir kere
(1)
r
ºp
¡p
dƒo
?o
Y p
Qn
ón
b '
¤n
Y ¢n
SÉs
ædG p
º u
?n
c
olan meşhur düsturu nazara
almakla, zamanlarıyla muhitlerinin müsaadesizliğini dü-
şünerek, telâhuk eden binlerce efkârın neticelerinden
doğan şu keşfiyat-ı fenniyeyi o zamanlardaki insanların
kafa mideleri alıp hazmedemediklerine dikkat edersen
anlayacaksın ki, kur’ân-ı kerîm’in o gibi meselelerde
ihtiyâr ettiği ipham ve ıtlak yolu, ayn-ı belâgat olduğu gi-
bi, yüksek i’cazını da ispata aşikâr bir delil olduğunu gö-
zün kör değilse göreceksin.
• “
Kur’ân’da,delâil-iakliyeyevefenninkeşfiyatına
muhalifbazıayetlervardır”dedikleriüçüncüşüphelerine
cevap:
kur’ân-ı kerîm’de takip edilen maksad-ı aslî;
ispat-ı
Sâni,nübüvvet,haşir,adâletileibadet
esaslarına cum-
hur-i nâsı irşat ve isal etmektir.
Binaenaleyh, kur’ân-ı kerîm’in kâinattan yaptığı ba-
his tebeîdir, kastî değildir; yani “ligayrihî”dir, “lizatihî”
değildir. Yani, kur’ân-ı kerîm Cenab-ı Hakkın vücut,
vahdet ve azametine istidlâl suretiyle kâinattan bahset-
miştir, yoksa kâinatın bizzat keyfiyetini izah etmek için
değildir. Çünkü, kur’ân-ı kerîm, coğrafya, kozmoğrafya
gibi kasten kâinatın keyfiyetinden mana-i ismî ile bahse-
den bir fen, bir kitap değildir; ancak kâinat sahifesinde
yazılan sanat-ı İlâhiyenin nakışları ve yaratılan kudretin
mu’cizeleri ve kozmoğrafyacıları hayrette bırakan nizam
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi, düzenli
ve dengeli oluş.
aşikâr:
açık, belli, meydanda.
ayet:
Kur’ân cümlesi.
ayn-ı belâgat:
belâgatin ta kendi-
si; yerinde, muhatabına uygun,
makamın münasip güzel söz söy-
lemenin tâ kendisi.
azamet:
büyüklük, ululuk, yüce-
lik.
bahis:
konu.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
cenab-ı Hak:
Allah; doğru, gerçek,
Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve
azamet sahibi yüce Allah.
cumhur-i nâs:
insanların çoğunlu-
ğu.
delâil-i akliye:
akıl ile bulunan
deliller, akla ait deliller, akılla an-
laşılabilen deliller.
delil:
kanıt, tanık, bürhan.
düstur:
kanun, kural, esas.
efkâr:
düşünceler, fikirler, görüş-
ler.
fen:
tatbiki bilgi, teknik.
haşir:
kıyametten sonra bütün in-
sanların bir yere toplanmaları, Al-
lah’ın, ölüleri diriltip mahşere çı-
karması, kıyamet.
hazım:
anlama, gerçeğine varma.
i’caz:
mu’cizelik, insanların benze-
rini yapmaktan âciz kaldıkları şe-
yi yapmak.
ihtiyâr:
seçme, tercih etme.
irşat:
doğru yolu gösterme, gaflet-
ten uyandırma.
isal:
ulaştırma, eriştirme.
ispat:
kanıtlama, doğrulama.
ispat-ı Sâni:
her şeyi sanatlı yara-
tan Cenab-ı Hakkın varlığının de-
lillerle ortaya konulması, ispatlan-
ması.
istidlâl:
delil getirme, akıl yürüt-
me, muhakeme.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile anlat-
ma.
kafa:
akıl, zekâ, anlayış.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
kasten:
bile bile, isteyerek, kasıtlı
olarak.
kastî:
bile bile yapılan.
keşfiyat:
keşifler, Allah’ın ilham
etmesiyle gösterilen gaypla ilgili
sırlar.
keşfiyat-ı fenniye:
fen ilmine ait
keşifler, buluşlar.
keyfiyet:
bir şeyin nasıl olduğu,
hâl, durum, iç yüz.
kozmoğrafya:
astronominin,
matematik ve fiziğin yalnız te-
mel kavramlarından yararla-
narak en belli başlı olayları ele
alan dalı.
kudret:
Allah’ın bütün varlığı
çevreleyen ezelî kuvveti.
maksad-ı aslî:
asıl maksat ,
hakikî maksat, asıl gaye.
mana-i ismî:
bir şeyin kendi
başına taşıdığı anlam.
mesele:
konu.
mu’cize:
benzerini yapmak-
tan insanların aciz kaldığı şey.
muhalif:
zıt, aykırı.
muhit:
yöre, çevre.
müsaade:
izin; elverişli, uygun
olma durumu.
nazar:
bakış, dikkat.
nizam:
düzen, düzgünlük; kai-
de, kanun.
nübüvvet:
nebîlik, peygam-
berlik, Allah elçiliği.
sahife:
sayfa.
sanat-ı İlâhiye:
İlâhî sanat, Al-
lah’ın sanatı; Cenab-ı Hakkın
sanat ile yaratması.
tebeî:
kastî olmayan, tâbi ola-
rak başkasının vücudu ile de-
vam eden.
telâhuk:
birbirine katılma, bir-
biri arkasına gelip birleşme.
vahdet:
bir ve tek olma.
vücut:
var olma, varlık.
1.
İnsanlara akılları seviyesinde konuş.
B
akara
S
ureSi
| 284 | İşaratü’l-İ’caz
1...,274,275,276,277,278,279,280,281,282,283 285,286,287,288,289,290,291,292,293,294,...576
Powered by FlippingBook