ipham etmiş ise de, yine hakikatlere işareten, bazı ema-
reler, karineler vaz etmiştir.
Bu nükteleri aklına koyduktan sonra, şu gelen fezle-
keye dikkat et:
şeriat-ıİslâmiye,aklîbürhanlarüzerinemüessestir.Bu
şeriat,ulûm-iesasiyeninhayatînoktalarınıtamamıylata-
zammunetmişolanulûmvefünundanmülâhhastır.
Evet,tehzibü’r-ruh,riyazetü’l-kalb,terbiyetü’l-vicdan,
tedbirü’l-ceset,tedvirü’l-menzil,siyasetü’l-medeniye,ni-
zamatü’l-âlem,hukuk,muamelât,adab-ıiçtimaiye,ve-
sairevesairegibiulûmvefünununihtivaettikleriesasa-
tınfihristesi,şeriat-ıİslâmiyedir.
Ve aynı zamanda, lüzum görülen meselelerde, ihtiya-
ca göre izahatta bulunmuştur. lüzumlu olmayan yerler-
de veya zihinlerin istidadı olmayan meselelerde veyahut
zamanın kabiliyeti olmayan noktalarda, bir fezleke ile ic-
mal etmiştir. Yani, esasları vaz etmiş, fakat o esaslardan
alınacak hükümleri veya esasata bina edilecek füruatı
akıllara havale etmiştir. Böyle bir şeriatın ihtiva ettiği
fenlerin üçte biri bile şu zaman-ı terakkide, en medenî
yerlerde, en zeki bir insanda bulunamaz.
Binaenaleyh, vicdanı insafla müzeyyen olan zat, bu
şeriatın hakikatinin bütün zamanlarda, bilhassa eski za-
manda, takat-i beşeriyeden hariç bir hakikat olduğunu
tasdik eder.
evet, zahiren İslâmiyet dairesine girmeyen düşman
feylesofları bile, bu hakikati tasdik etmişlerdir. ezcümle,
adab-ı içtimaiye:
sosyal hayata,
toplum hayatına ait kurallar, ter-
biyeler.
aklî:
akla dayanan, akıl ile ilglil.
bilhassa:
özellikle.
bina:
kurma, dayandırma.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
esasat:
esaslar, kökler, temeller.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
fen:
tatbiki bilgi, teknik.
feylesof:
felsefe ile uğraşan, filo-
zof.
fezleke:
hülâsa, netice, muhtasar,
özet.
fihriste:
katalog, liste.
fünun:
fenler.
füruat:
ayrıntılar, esastan olma-
yan meseleler.
hakikat:
gerçek, doğru.
hariç:
dışında.
havale:
ısmarlama, bırakma.
hayatî:
çok mühim, çok önem ta-
şıyan.
hüküm:
karar, emir.
icmal:
öz, özet.
ihtiva:
içine alma, kapsama.
ipham:
gizleme, gizli ve üstü ka-
palı bırakma, belirsiz olma.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
işareten:
işaret ederek, belirterek.
izahat:
izahlar, açıklamalar.
B
akara
S
ureSi
| 274 | İşaratü’l-İ’caz
kabiliyet:
istidat, yetenek.
karine:
işaret, ipucu, iz, delil.
medenî:
uygar, modern.
mesele:
konu.
muamelât:
muameleler, iş-
lemler.
müesses:
tesis edilmiş, kurul-
muş olan, kurulu.
mülâhhas:
kısaltılmış, özet-
lenmiş, özeti çıkarılmış.
müzeyyen:
ziynetlendirilmiş,
süslü.
nizamatü’l-âlem:
dünya işle-
rinin düzenleri, dünya işlerinin
düzenlenmeleri.
riyazetü’l-kalb:
kalb terbiye-
si, kalbi kötü arzu ve istekler-
den uzak tutma.
şeriat:
İslâm dini ve prensiple-
ri.
şeriat-ı İslâmiye:
İslâm şeria-
tı.
takat-ı beşeriye:
insana ait
güç ve kuvvet.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
tazammun:
ihtiva etme, içine
alma, içinde bulundurma.
tedvirü’l-menzil:
ev idaresi.
ulûm:
ilimler.
vaz etme:
yaratma, var etme;
koyma yerleştirme.
vesaire:
ve başkaları, bunun
gibileri.
vicdan:
din, inanç.
zahiren:
görünüşte.
zaman-ı terakki:
ilerleme,
yükselme zamanı, yükselme
devri.
zat:
şahsiyet.
zihin:
bilinç, dimağ.