İşaratü'l İ'caz - page 282

meylü’l-istikmalden ayrı olarak, insanda da meylü’t-te-
rakki vardır. Bu meylü’t-terakki çekirdek gibidir; neşvü-
neması pek çok tecrübeler vasıtasıyla olur ve çok fikirle-
rin mahsulü olan neticelerin içtimaıyla teşekkül ve teves-
sü’ etmekle fünunu intaç eder. Bu fünun da, mürettebe-
dir. Yani, her ikinci fen, birincisinin neticesidir. Birincisi
olmasa, o olamaz. Birincisinin ona mukaddeme ve
ulûm-i mütearife hükmünde olması şarttır.
Buna binaen, bundan on asır evvel gelen insanlara fü-
nun-i hâzırayı ders vermek veya garip meselelerden bah-
setmek, onların zihinlerini şaşırtmaktan ve o insanları
safsatalara atmaktan gayri bir fayda vermezdi.
Meselâ, kur’ân-ı kerîm, “ey insanlar! Şemsin sükûnu-
na, arzın hareketine
(HaşİYe)
ve bir katre su içinde binler-
ce hayvanatın bulunduğuna dikkat ediniz ki, azamet-i İlâ-
hiyeyi anlayasınız” demiş olsaydı, bütün o zamanların in-
sanlarını tekzibe sevk etmiş olurdu. Çünkü, hiss-i zahirî-
ye muhaliftir. Maahaza, on asırdan beri gelip geçen in-
sanları şaşırtmak, yalnız fünun-i cedidenin zuhurundan
HaşİYe:
Hasta hâlimde, nevm ile yakaza arasında ihtar edilen bir nük-
tedir.
Şemsin, yerinde, Mevlevîvari yaptığı semavî hareketi, kuvve-i cazibeyi
tevlit etmek içindir. kuvve-i cazibe de Manzume-i Şemsiye ile anılan gü-
neşe bağlı yıldızları düşmek tehlikesinden kurtarmak içindir. demek şem-
sin mihverinde dairevari cereyan ve hareketi olmasa yıldızlar düşerler.
SaidNursî
Muhterem Müellif, diğer bir risalesinde söyle diyor:
“evet güneş bir meyvedardır, silkinir tâ düşmesin seyyar olan yemişleri;
“eğer sükûnuyla sükûnet eylese, cezbe kaçar; ağlar fezada muntazam
meczupları.”
Mütercim
arz:
yer, dünya.
asır:
yüzyıl.
azamet:
büyüklük, ululuk, yüce-
lik.
binaen:
-den dolayı, bu sebepten.
cereyan:
bir tarafa doğru akış,
akıntı, akım
cezbe:
çekme, çekim; heyecan,
coşkunluk
evvel:
önce.
faide:
fayda.
fen:
tatbiki bilgi, teknik.
feza:
kâinatta, yıldızlar arasındaki
boşluk, uzay
fünun:
fenler.
fünun-i cedide:
yeni fenler, ilim-
ler.
fünun-i hâzıra:
günümüz fen ilim-
leri, zamanımız fenleri.
garip:
tuhaf, hayret verici.
gayr:
başka.
haşiye:
dipnot
hayvanat:
hayvanlar.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
içtima:
toplanma, bir araya gel-
me.
ihtar:
dikkat çekme, hatırlatma,
uyarı
intaç:
netice verme, sonuçlandır-
ma.
katre:
damla.
kuvve-i cazibe:
çekme kuvveti,
cezp etme kuvveti, çekicilik.
maahaza:
bununla birlikte, böyle
olmakla beraber.
mahsul:
ürün.
Manzume-i şemsiye:
güneş ile
ona bağlı olan seyyareler, güneş
sistemi.
meczup:
deli, divane, mecnun.
meselâ:
örneğin.
mesele:
konu.
Mevlevî:
Mevlevîlik tarikatine
mensup kimse
meylü’l-istikmal:
olgunluğa er-
meyi isteme arzusu; bir şeyin ol-
gunluğa, kemale erme istek ve ar-
zusu. kemale erme kabiliyet ve
arzusu.
meylü’t-terakki:
ilerleme meyli,
yükselme isteği, ilerleme arzusu.
meyvedar:
meyveli, yemişli
mihver:
eksen, yörünge
muhalif:
zıt, aykırı.
muhterem:
saygı değer, hürmete
layık, saygın
mukaddeme:
başlangıç.
muntazam:
nizamlı, intizamlı, dü-
zenli ve düzgün biçimde
müellif:
eser telif eden, yazan
mürettep:
tertip olunmuş, dizil-
miş, sıralanmış.
mütearife:
ispat istemeyecek ka-
dar gerçekliği açık olan, bilinen,
B
akara
S
ureSi
| 282 | İşaratü’l-İ’caz
aksiyon.
mütercim:
tercüme eden, bir
dilden başka bir dile çeviren,
tercüman, çevirmen.
neşvünema:
yayılıp gelişme,
büyüyüp gelişme; büyüme,
boy atma, yetişme, gelişme.
nevm:
uyku, hâb
nükte:
ince manalı, ancak dik-
katle anlaşılabilen mana veya
söz
risale:
kitap, kitapçık.
safsata:
gerçek dışı fikri karşı
tarafa kabul ettirmek için baş-
vurulan, görünüşte doğru gibi
göründüğü hâlde gerçekte
yanlış olan kıyas.
semavî:
semaya ait, gökten
gelen
sevk:
yöneltme, gönderme.
sükûn:
sakinlik, durgunluk,
hareketsizlik.
sükûnet:
durgunluk, dinginlik,
hareketsizlik
şems:
güneş
tecrübe:
deneyim, sınama, sı-
nav, imtihan.
tekzip:
yalanlama, yalan oldu-
ğunu söyleme.
teşekkül:
kurulma, oluşma,
şekillenme.
tevessü:
genişleme, yayılma.
tevlit:
doğurma, sebep olma
ulûm-i mütearife:
herkesin
bildiği ve tanıdığı ilimler.
vasıta:
vesile, neden.
yakaza:
uyku ile uyanıklık
arası.
zihin:
hafıza, bellek.
zuhur:
ortaya çıkma.
1...,272,273,274,275,276,277,278,279,280,281 283,284,285,286,287,288,289,290,291,292,...576
Powered by FlippingBook