İ’cazın vecihleri,
1. gaipten, istikbalden haber vermesi;
2. Ayetlerinde tenakuz, tehalüf, hata bulunmaması;
3. nazım ile nesir arasında, ediplerce gayr-i malûm bir
üslûbu ihtiyâr etmesi;
4. okur yazar olmayan bir zattan sudûr etmesi;
5. takat-i beşeriye fevkinde ulûm ve hakaikı ihata et-
mesi gibi pek çok şeylerdir.
lâkin i’cazının en yüksek vechi, nazmındaki belâgat-
ten doğmuştur. evet, kur’ân’ın bu nevi i’cazı, beşerin ta-
katinden hariç bir derecededir. Bu hakikati tafsilen anla-
yıp kanaat hâsıl etmek isteyen, bu tefsiri ve emsali eser-
leri ve Yirmi Beşinci sözü zeyilleriyle beraber mütalâa
etsin.
Fakat, icmalî bir malûmatı elde etmek isteyenler de,
belâgatin imamları bulunan Abdülkahir-i Cürcanî, ze-
mahşerî, sekkakî, Cahız’ın bu kısım i’caz hakkında üç
tarikle beyan ettikleri malûmattan miktar-ı kâfi malûmat
elde edebilir.
BirinciTarik:
Arap kavmi maarifsiz, bedevî bir millet
idi. Muhitleri de, onlar gibi bedevî bir muhit idi. divanla-
rı şiir idi. Yani, medar-ı iftihar olan hâllerini şiirle kayıt
ve muhafaza ederlerdi. İlimleri belâgat idi, medar-ı ifti-
harları fesahat idi. sair kavimlerden fazla bir zekâya ma-
lik idiler. Başka insanlara nispeten cevval fikirleri vardı.
ayet:
Kur’ân cümlesi.
bedevî:
iptidaî tarzda yaşayan,
medenî olmayan.
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı ve
tesirli ifade; bir şeyde saklı bulu-
nan derin anlam.
beşer:
insan, insanlık.
beyan:
anlatma, açıklama.
cevval:
daim, hareket hâlinde
olan, koşan dolaşan.
divan:
Klasik Türk edebiyatı (Di-
van edebiyatı) şairlerinin şiirlerinin
toplandığı kitap.
edip:
edebiyatçı, edebiyatla meş-
gul olan.
emsal:
örnekler, benzerler.
fesahat:
dilin doğru, düzgün, açık
ve akıcı şekilde kullanılması.
fevkinde:
üstünde.
gaip:
görünmeyen âlem.
haber:
bilgi, bilgilendirme.
hakaik:
hakikatler, doğrular, ger-
çekler.
hakikat:
gerçek, doğru.
hâl:
durum, vaziyet.
hariç:
dışında.
hâsıl:
meydana gelme, ortaya çık-
ma.
i’caz:
mu’cizelik, insanların benze-
rini yapmaktan âciz kaldıkları şe-
yi yapmak.
icmalî:
kısaca, topluca, tafsilsiz,
toplu, kısa.
ihata:
kuşatma, içine alma.
ihtiyâr:
seçme, tercih etme.
ilim:
bilgi, marifet.
imam:
önder, rehber.
istikbal:
gelecek zaman.
kanaat:
inanç.
kavim:
millet; aralarında dil, âdet,
örf, kültür birliği olan insan toplu-
luğu.
maarif:
eğitim.
B
akara
S
ureSi
| 290 | İşaratü’l-İ’caz
malik:
sahip.
malûmat:
bilgiler, bilinen şey-
ler.
medar-ı iftihar:
iftihar sebebi,
övünme sebebi.
miktar-ı kâfi:
Kâfi miktar; ye-
ter derecede .
muhafaza:
koruma, saklama,
hıfzetme.
muhit:
yöre, çevre.
mütalâa:
dikkatli okuma, tet-
kik etme.
nazım:
sıra, tertip, düzen; ter-
tip etme, düzene, koyma, diz-
me.
nesir:
manzum olmayan söz
veya yazı, düz yazı.
nevi:
çeşit.
nispeten:
nispetle, kıyaslaya-
rak.
tafsilen:
tafsilli bir şekilde,
uzun uzadıya, ayrıntılı olarak.
takat:
bir şeyi yapabilme, ba-
şarabilme gücü, güç, kuvvet,
derman.
takat-i beşer:
insanın gücü,
takati.
tarik:
yol.
tefsir:
Yorum, şerh.
tehalüf:
birbirine zıt olma,
muhalif olma.
tenakuz:
çelişme, iki sözün
birbirine uymaması, insanın
bir sözünün öteki sözünü çü-
rütmesi, zıddiyet, çelişki.
ulûm:
ilimler.
üslûp:
tarz, yol, biçim, usul,
stil.
vecih:
cihet, yön.
zat:
kişi, şahıs.
zeyil:
ek, ilâve.