üçüncü nevi mu'cizelerin reisi ve en büyüğü, kur’ân-ı
Azimüşşan’dır ki, yedi vecihle mu’cize olduğuna mezkûr
ayetle işaret edilmiştir.
Arkadaş!
Şu meseleleri az çok fehmettin.
Şimdi,buayetinmâkabliyleolancihet-iirtibatına
bakalım:
evet, İbni Abbas’ın (
rA
)
(1)
Gho
óo
Ñ`r
YG ¢o
SÉs
ædG Én
¡ t
`jn
G BÉ n
j
ayetin-
deki ibadeti tevhidle tefsir ettiğine nazaran, evvelki ayet
ispat-ı tevhid hakkındadır; bu ayet de ispat-ı nübüvvet
hakkındadır.
Nübüvvet-imuhammediye(
AsM
)ise,tevhidinenbü-
yükbirdelilidir.
demek ki, bu iki ayet arasında cihet-i ir-
tibat, aralarındaki dâlliyet ve medlûliyet alâkasıdır. Yani,
biri delil, diğeri medlûldür.
nübüvvetin ispatı, ancak mu’cizelerle olur. en büyük
mu’cizesi ise, kur’ân-ı kerîm’dir. evet, kur’ân’ın mu’ci-
ze olduğu, âlem-i İslâmca kabul ve tasdik edilmiş bir ha-
kikattir.
Amma muhakkikîn-i ulema tarafından, kur’ân’ın vü-
cuh-i i’cazı hakkında ihtilâf vaki olmuştur. Yani, i’cazını
intaç eden cihetler çoktur. Her bir muhakkik, bir ciheti
tercih ve ihtiyâr etmiştir; aralarında muhalefet, müsade-
me yoktur.
anılan.
mu’cize:
benzerini yapmaktan in-
sanların âciz kaldığı şey.
muhakkik:
tahkik eden, gerçeği
araştırıp bulan, bir şeyin iç yüzü-
nü inceleyerek vakıf olan.
muhakkikîn-i ulema:
hakikatleri
araştıran Müslüman âlimler.
muhalefet:
zıtlık, aykırılık, ayrılık.
müsademe:
çarpışma, çatışma,
vuruşma.
nazaran:
nispeten, kıyaslayarak,
göre.
nevi:
gibi, cins.
nübüvvet:
nebîlik, peygamberlik,
Allah elçiliği.
nübüvvet-i Muhammediye:
Hz.
Muhammed’in (
ASM
) peygamberli-
ği.
reis:
başkan.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
tefsir:
Yorum, şerh.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna inan-
ma, birleme.
vaki:
meydana gelme, ortaya çık-
ma.
vecih:
cihet, yön.
vücuh-i i’caz:
mu’cize olmanın
yolları, i’caz nevileri ve vecihleri.
alâka:
ilgi, ilişki, yakınlık.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
amma:
ama, lâkin, ancak.
ayet:
Kur’ân cümlesi.
cihet:
yön.
cihet-i irtibat:
irtibat sebeple-
ri, tarafları; bağlanma yönü,
aradaki benzeyiş ve münase-
bet.
dâl:
sapkınlar, doğru ve Hak
yoldan uzaklaşanlar.
delil:
kanıt, tanık, bürhan.
evvel:
önce.
fehim:
anlama, anlayış, kavra-
yış.
hakikat:
gerçek, doğru.
i’caz:
mu’cizelik, insanların
benzerini yapmaktan âciz kal-
dıkları şeyi yapmak.
ihtilâf:
ayrılık, bir konuda
farklı görüş ve düşünüş, fikir
ayrılığı.
ihtiyâr etme:
seçme, tercih
etme.
intaç:
netice verme, sonuçlan-
dırma.
ispat:
kanıtlama, doğrulama.
mâkabl:
geçmişteki, geçmiş,
bir şeyin kendinden önce
olan.
medlûl:
delil olarak gösterilen.
medlûliyet:
işaret ve delil ol-
ma hâli.
mesele:
konu.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
1.
Ey insanlar ibadet ediniz. (Bakara Suresi: 21.)
İşaratü’l-İ’caz | 289 |
n
üBüvveT
h
akkında