İşaratü'l İ'caz - page 280

ekserîsi avamdır. Mürşidin nazarında ekal, eksere tâbi-
dir. Yani, umumî irşadını ekallin hatırı için tahsis ede-
mez. Maahaza, avama yapılan konuşmalardan havas
hisselerini alırlar. Aksi hâlde, avam, yüksek konuşmaları
anlayamadığından, mahrum kalır.
Ve keza, avam-ı nâs, ülfet ettikleri üslûplardan ve ifa-
delerin çeşitlerinden ve daima hayallerinde bulunan el-
faz, maani ve ibarelerden fikirlerini ayıramadıklarından,
çıplak hakikatleri ve akliyatı fehmedemezler. Ancak, o
yüksek hakaikın, onların ülfet ettikleri ifadelerle anlatıl-
ması lâzımdır. Fakat, kur’ân’ın böyle ifadelerinin hakikat
olduğuna itikat etmemelidirler ki, cismiyet ve cihetiyet
gibi muhal şeylere zahip olmasınlar. Ancak o gibi ifade-
lere hakaika geçmek için bir vesile nazarıyla bakılmalıdır.
Meselâ, Cenab-ı Hakkın kâinatta olan tasarrufunun
keyfiyeti, ancak bir sultanın taht-ı saltanatında yaptığı
tasarrufla tasvir edilebilir. Buna binaendir ki,
(1)
i'
ƒn
à°r
SG p
¢Tr
ôn
©r
dG n
¤n
Y o
ø'
ªr
Ms
ôdn
G
ayetinde kinaye tarikı ihtiyâr
edilmiştir. Hissiyatı bu merkezde olan avam-ı nâsa yapı-
lan irşatlarda, belâgat ve irşadın iktizasınca, avamın fe-
himlerine müraat, hissiyatına ihtiram, fikirlerine ve akıl-
larına göre yürümek lâzımdır. nasıl ki bir çocukla konu-
şan, kendisini çocuklaştırır ve çocuklar gibi çat pat ede-
rek konuşur ki, çocuk anlayabilsin. Avam-ı nâsın fehim-
lerine göre ifade edilen kur’ân-ı kerîm’in ince hakikatle-
ri,
p
ô°n
ûn
Ñ`r
dG p
?ƒo
?o
Y '
‹p
G o
ás
«p
¡'
`dp
’r
G p
än
’ t
õn
æs
àdn
G
ile anılmaktadır. Yani,
insanlarınfehimlerinegöreCenab-ıHakkınhitabatında­
akliyat:
aklın konusu olan şeyler.
aksi:
ters, zıt.
avam:
kültürlü, yüksek tabaka-
dan olmayan; cahil halk tabakası;
okur-yazar olmayan.
avam-ı nâs:
insanların ilmî, irfanı
kıt, okuma yazması az, fikren za-
yıf olanları.
ayet:
Kur’ân cümlesi.
belâgat:
hâl ve durumun gereği-
ne uygun söz söyleme, güzel söy-
leme ve anlatma sanatı.
binaen:
-den dolayı, bu sebepten.
cenab-ı Hak:
Allah; doğru, gerçek,
Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve
azamet sahibi yüce Allah.
cihetiyet:
belli bir yönde oluş,
belli bir tarafta yer alış.
ekal:
daha az, en az, pek az, en
küçük.
ekser:
pek çok.
ekserî:
pek çok.
elfaz:
lâfızlar, kelimeler.
fehim:
anlama, anlayış, kavrayış.
hakaik:
hakikatler, doğrular, ger-
çekler.
hakikat:
gerçek, doğru.
havas:
ilerlemiş, ileri kimseler, ön-
de gelenler, üst tabaka, seçkinler,
zenginler sınıfı.
hisse:
pay, nasip.
hissiyat:
duygular.
hitabat:
güzel ve düzgün söz söy-
lemeler, hatiplikler.
ibare:
bir fikri anlatan bir veya bir-
kaç cümlecik yazı.
ifade edilmek:
anlatılmak.
ihtiram:
hürmet, saygı.
ihtiyâr edilmek:
seçilmek.
iktizasınca:
gereğince.
ince hakikatler:
önemli ve hassas
meseleler, gerçekler.
irşat:
doğru yolu gösterme, doğru
yola yöneltme, gafletten uyandır-
ma, uyarma.
itikat:
inanç, iman.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
keyfiyet:
bir şeyin nasıl olduğu,
hal, durum, iç yüz.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kinaye:
dolaylı anlatım, dolayısıy-
la anlatım.
maahaza:
bununla birlikte,
böyle olmakla beraber.
maani:
manalar, anlamlar.
mahrum:
yoksun.
merkezde olmak:
bir nokta-
da olmak.
meselâ:
örneğin.
muhal:
imkânsız, olması
mümkün olmayan.
müraat:
uymaK; riayet et-
mek.
mürşit:
irşat eden, doğru yo-
lu gösteren, rehber, kılavuz.
nazar:
bakış, dikkat.
tâbi:
bağlı, uyma.
tahsis:
has kılma, ayırma.
taht-ı saltanat:
idaresi ve
kuvveti altında.
tarik:
yol, tarz.
tasarruf:
idare etme, kullan-
ma.
tasvir:
betimleme, başka bir
ifade ile anlatma.
umumî:
genel.
ülfet:
alışma, kaynaşma, dost-
luk.
üslûp:
tarz, yol, biçim, usul,
stil.
vesile:
bahane, sebep.
zahip:
bir zanna kapılan, bir
fikre uyan.
1.
O Rahman ki, hükümranlığı Arşı kaplamıştır. (Taha Suresi: 5.)
B
akara
S
ureSi
| 280 | İşaratü’l-İ’caz
1...,270,271,272,273,274,275,276,277,278,279 281,282,283,284,285,286,287,288,289,290,...576
Powered by FlippingBook