manaları çok insanlar tarafından nakledilmiştir. o hari-
kaların nevileri üçtür:
Birincisi
: “İrhasat” ile anılmaktadır ki; Hazret-i Mu-
hammed Aleyhissalâtü Vesselâmın nübüvvetinden evvel
zuhur eden harikalardır. Mecusî milletinin taptığı ateşin
sönmesi, sava denizinin sularının çekilmesi, kisra sara-
yının yıkılması ve gaipten yapılan tebşirler gibi şeylerdir.
sanki, o Hazretin (
AsM
) zaman-ı velâdeti, hassas ve ke-
ramet sahibi imiş gibi, o zatın kudüm ve gelmesini şu gi-
bi hâdiselerle tebşiratta bulunmuştur.
İkinciNevi
: İhbarat-ı gaybiyedir ki, bilahare vukua ge-
lecek pek çok garip şeylerden bahsetmiştir. ezcümle,
kisra ve kayserin definelerinin İslâm eline geçmesi,
rumların mağlûp edilmesi, Mekke’nin fethi, kostantini-
ye’nin alınması gibi hâdisattan haber vermiştir. sanki o
zatın cesedinden tecerrüt eden ruhu, zaman ve mekânın
kayıtlarını kırarak istikbalin her tarafına uçup gezmiş ve
gördüğü vukuatı söylemiştir ve söylediği gibi de vukua
gelmiştir.
üçüncüNevi
: Hissî harikalardır ki, muaraza zamanla-
rında kendisinden talep edilen mu’cizelerdir: taşın ko-
nuşması, ağacın yürümesi, ayın iki parçaya bölünmesi,
parmaklarından su akması gibi. tefsir-i keşşaf’ın müelli-
fi zemahşerî’nin dediğine göre, o Hazretin bu nevi hari-
kaları bine baliğ olmuştur ve bir kısmı da mütevatir-i bil-
manadır. Hatta kur’ân’ı inkâr edenlerden bir kısmı, inşi-
kak-ı kamer manasında tasarruf etmemişlerdir.
veya galat olan bu isim Sasanîler
sülâlesinden olan eski İran padi-
şahlarına ve bilhassa Nuşire-
van’dan sonrakilere verilmiş olup,
Rum imparatorlarına Kayser, Çin
hükümdarlarına fağfur ve hakan
denildiği gibi, bunlara da Kisra de-
nilirdi.
Kostantiniye:
İstanbul için kulla-
nılmış isimlerden biri.
kudüm:
uzak bir yoldan, uzak bir
yerden gelme; vusul.
mağlûp:
boyun eğme, yenilme,
yenilmiş olma.
mana:
anlam.
Mecusî:
ateşe tapan, Zerdüşt dini-
ni benimseyen, bu dinle ilgili olan,
Zerdüştî.
muaraza:
sözle karşılıklı mücade-
le, söz mücadelesi.
mu’cize:
benzerini yapmaktan in-
sanların aciz kaldığı şey.
müellif:
eser telif eden, kitap ya-
zan.
mütevatir-i bilmana:
nakledilen
bir haberin, başka ifade ve keli-
melerle, başka başka şekilde ifa-
de edilerek tevatür hâlin gelmesi.
nakil:
Hz. Peygamberden gelen
hadisleri rivayet zincirleri ile aktar-
ma.
nevi:
tür, çeşit.
nev’î:
türle ilgili, cinsle alâkalı.
nübüvvet:
nebîlik, peygamberlik,
Allah elçiliği.
talep:
isteme, dileme.
tasarruf:
idare, kullanım.
tebşir:
müjde verme, müjdeleme.
tebşirat:
müjdeler, müjdelemeler,
müjde vermeler.
tecerrüt:
soyunma, soyutlanma,
uzak olma.
vuku:
olma, meydana gelme.
vukuat:
vuku bulan şeyler, hadi-
seler, olaylar.
zat:
şahsiyet.
zuhur:
ortaya çıkma.
İşaratü’l-İ’caz | 287 |
n
üBüvveT
h
akkında
aleyhissalâtü vesselâm:
Salât
ve selâm onun üzerine olsun.
baliğ:
ulaşmış, erişmiş.
bilahare:
sonra, sonradan,
sonraları.
ceset:
vücut, beden.
define:
kıymet ve değeri yük-
sek olan şey, hazine.
evvel:
önce.
ezcümle:
bu cümleden ola-
rak.
fetih:
kuşatma, ele geçirme,
zaptetme.
gaip:
görünmeyen âlem.
garip:
tuhaf, hayret verici.
haber:
bilgi, bilgilendirme.
hâdisat:
hadiseler, olaylar.
hâdise:
olay.
hassas:
duygusal, alıngan.
hazret:
saygı, ululama, yücelt-
me, övme maksadıyla kullanı-
lan tabir.
hissî:
hisli, duygulu.
ihbarat-ı gaybiye:
geçmiş ve-
ya gelecek zamana ait verilen
haberler.
inkâr:
reddetme, saklama,
gizleme.
inşikak-ı kamer:
ayın ikiye
bölünmesi, ayın yarılması; Hz.
Peygamberin müşriklere karşı
göstermiş olduğu ayın yarılıp
ikiye ayrılma mu’cizesi.
irhasat:
Hz. Muhammed’in
(
ASM
) peygamberliğinden evvel
meydana gelen ve peygam-
ber olacağına işaret harika
hâller, belirtiler.
istikbal:
gelecek zaman.
Kayser:
Eski Roma ve Bizans
imparatorlarının lâkabı.
keramet:
Allah’ın velî kulların-
da görülen olağanüstü hâller
veya tabiatüstü hâdiseler.
Kisra:
Hüsrev’den muharref