sıdk ve emaneti idi. demek o zatın (
AsM
) sıdk ve emane-
ti, dava-i nübüvvetine en büyük bir bürhan olmuştur.
dÖrdÜNCÜMESELE
İkinciSahifeyi
okuyacağız. Bu sahife mazi, yani za-
man-ı saadetten evvelki zamandır. Şu sahifenin havi ol-
duğu enbiya-i salifînin ahval ve kıssaları, o zatın sıdk-ı
nübüvvetine birer bürhandır. Yalnız, dört nükteye dik-
kat lâzımdır.
•
BirinciNükte:
İnsan bir fennin esaslarını ve o fennin
hayatına taallûk eden noktaları bilmekle yerli yerince kul-
lanmasına vâkıf olduktan sonra davasını o esaslara bina
etmesi, o fende mahir ve mütehassıs olduğuna delildir.
•
İkinciNükte:
Fıtrat-ı beşeriyenin iktizasındandır ki,
adî bir insan da olsa, hatta çocuk da olsa, hatta küçük bir
kavim içinde de bulunsa, pek kıymetsiz bir dava husu-
sunda cumhura muhalefet edip yalan söylemeye cesaret
edemez. Acaba, pek büyük bir haysiyet sahibi, âlemşü-
mul bir davada, pek inatlı ve kesretli bir kavim içinde,
ümmî, yani okur yazar sınıfından olmadığı hâlde, aklın
tek başına idrakten âciz olduğu bazı şeylerden bahsedip
kemal-i ciddiyetle âleme neşir ve ilân etmesi, onun sıdkı-
na delil olduğu gibi, o meselenin Allah’tan olduğuna da
bir bürhan olmaz mı?
adî:
sıradan, her zamanki.
ahir:
sonra.
ahval:
hâller, durumlar.
âlem:
dünya, cihan.
âlemşümul:
cihanı saran, bütün
dünyaya yayılan.
bina:
kurma, dayandırma.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
cumhur:
halk, ahali, umum toplu-
luk.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
dava-i nübüvvet:
peygamberlik
dava etmek. peygamber olduğu-
nu ilân etmek.
delil:
kanıt, tanık, bürhan.
emanet:
güvenilirlik.
enbiya-i salifîn:
geçmiş peygam-
berler.
evvel:
önce.
fen:
tatbiki bilgi, teknik.
fıtrat-ı beşeriye:
insanın yaratılı-
B
akara
S
ureSi
| 266 | İşaratü’l-İ’caz
şı, insanın tabiatı.
havi:
içine alan, kapsayan, ku-
şatan.
haysiyet:
itibar.
husus:
mevzu, konu.
idrak:
akıl erdirme, anlama,
kavrama kabiliyeti.
iktiza:
gerek, lüzum.
ilân:
yayma, duyurma, bildir-
me.
kavim:
millet; aralarında dil,
âdet, örf, kültür birliği olan in-
san topluluğu.
kemal-i ciddiyet:
ciddiyetin
son derecesi, tam bir ciddiyet.
kesretli:
çokluğu olan, çok
fazla.
kıssa:
ibret verici hikâye.
kıymet:
değer.
mahir:
maharetli, becerikli.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
mazi:
geçmiş zaman.
mesele:
konu.
muhalefet:
zıtlık, aykırılık, ay-
rılık.
mütehassıs:
bir ilim dalında
veya bir meslekte derin bilgi
sahibi olan, uzman.
neşir:
yayım, yayın.
nükte:
ince manalı, düşündü-
rücü söz.
sahife:
sayfa.
sıdk:
doğruluk.
taallûk:
alâkalı, münasebetli
olma.
ümmî:
okuma yazması olma-
yan, okumamış.
vâkıf:
bilgilenme, bilme.
zaman-ı Saadet:
Asr-ı Saadet
dönemi.
zat:
şahsiyet.