Ve keza, nüzulde kur’ân’ın emsali olan kütüb-i sema-
viyeye zihinleri çevirir ki, aralarında yapılacak muvazene
ile kur’ân’ın ulviyeti anlaşılsın.
(1)
Gƒo
Yr
OGn
h
: Bu tabirin
istiane
veya
istimdat
kelimeleri-
ne cihet-i tercihi,
davet
kelimesinin kullanış yerlerinden
anlaşıldığı veçhile, onları belâlardan, zahmetlerden kur-
tarıp yardım edenler hazır bulunup, yalnız çağırmaları lâ-
zımdır, fazla bir zahmete ihtiyaç olmadığına işarettir.
İs-
tiane
ve
istimdat
kelimeleri ise, yardımcıların hazır bu-
lunduklarına delâlet etmezler.
(2)
n
ABG n
ón
¡o
°T
: Bu tabir, üç manaya tatbik edilebilir:
Birincisi
: Büyük ediplerdir. Bu manaya göre, onların
muaraza manasında, “Bizim kuvvetimiz muarazaya kâfi
değilse de, büyük edip ve hocalarımızın muarazaya kud-
retleri vardır” diye söyledikleri yalanı da, kur’ân-ı kerîm,
Gƒo
Yr
OGn
h
emriyle kesip atmıştır.
İkincisi
: Muarazayı destekleyip şahadet edenlerdir. Bu
ihtimale nazaran, onların, “Biz muarazaya girişsek, bizi
destekleyen, şahadet eden yoktur” diye gösterdikleri ba-
haneyi de, kur’ân-ı kerîm, müsaade vermek suretiyle,
“Haydi şahitlerinizi de çağırınız, sizi takviye etsinler” di-
ye o bahaneyi de yalana çıkartmıştır.
üçüncüsü
: Âlihe manasınadır. Bu manaya nazaran,
sanki kur’ân-ı kerîm onlara karşı, “Yahu, bu kadar tap-
tığınız ilâhlarınız varken, böyle dar ve sıkıntılı bir vakti-
nizde niçin onlardan yardım istemiyorsunuz? onları
âlihe:
batıl ilâhlar, tanrılar.
bahane:
vesile, sebep.
belâ:
musibet, sıkıntı.
cihet-i tercih:
üstün tutma yönü,
tercih sebebi.
delâlet:
delil olma, gösterme; alâ-
met, işaret.
edip:
edebiyatçı, edebiyatla meş-
gul olan.
emsal:
örnekler, benzerler.
ihtimal:
olabilirlik, olasılık.
ilâh:
tanrı, ma’bud.
istiane:
yardım isteme, yardım di-
leme.
istimdat:
aman dileme, merha-
met ve yardımına sığınma.
kâfi:
yeterli.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
kütüb-i semaviye:
semavî ki-
taplar, vahye dayanan, Al-
lah’ın gönderdiği kutsal kitap-
lar; Tevrat, Zebur, İncil ve
Kur’ân-ı Kerîm.
mana:
anlam.
muaraza:
sözle karşılıklı mü-
cadele, söz mücadelesi.
muvazene:
denge, ölçü.
müsaade:
izin.
nazaran:
nispeten, kıyaslaya-
rak, göre.
nüzul:
inme, iniş, gökten dün-
yaya geliş.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şahadet:
şahit olma, şahitlik,
tanıklık.
tabir:
ifade.
takviye:
kuvvetlendirme, sağ-
lamlaştırma, teyit ve tasdik
etme.
tatbik:
uydurma, uygulama.
ulviyet:
ulvîlik, yücelik, yük-
seklik.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, zorluk.
zihin:
hafıza, bellek.
1.
Çağırınız. (Bakara Suresi: 23.
2.
Şahitler (yardımcılar).
B
akara
S
ureSi
| 310 | İşaratü’l-İ’caz