kur’ân’ın yakınına bile gelemediklerini görsünler. o sa-
hifeyi gördükten sonra, istikbal sahifesini de ona, kıyas
etsinler.
(1)
Gƒo
?n
©r
Øn
J
’nun
(2)
Gƒo
Jr
Én
J
kelimesine tercihinde iki
nükte vardır:
Birisi
: kur’ân’ın i’cazı, onların aczindendir. Aczleri
ise, eserden olmayıp, fiilden olduğuna işarettir. Yani acz-
lerinin menşei, kur’ân’ın misli değildir, o misli yapmak-
tandır.
İkincisiise
: İlm-i sarfta
? ,´,±
bütün fiillerin terazisi
olduğu gibi, üslûplarda da uzun hikâyeleri, işleri, vakıala-
rı, kıssaları bir lâfızla ifade eden bir fezlekedir. sanki ki-
naye kabîlinden cümleleri tabir eden bir zamirdir.
(3)
Gƒo
?n
©r
Øn
J r
øn
dn
h
’daki
r
øn
d
huruf-inâsibe’
den olup, dâhil ol-
duğu fiili istikbale nakleder, müekket veya müebbet ola-
rak istikbalde nefyeder. demek bu cümlenin kaili, pek
büyük bir itminan ve ciddiyetle, şek ve şüphe etmeyerek
bu hükmü vermiştir. Bundan anlaşılır ki, o zatın işlerin-
de hile yoktur.
Sual:
(4)
Gƒo
?s
JÉn
a
İttika
ile
tecennüp
, ikisi de bir manayı
ifade ederler. İttikanın tecennübe cihet-i tercihi nedir?
Cevap:
evet, ittika imana tâbidir. Yani, ittika iman ol-
duktan sonra husule gelir. tecennüpte bu tebaiyet yok-
tur. Binaenaleyh,
ittika
kelimesi imanı andırır ve
ittika
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
ciddiyet:
ciddîlik.
cihet-i tercih:
üstün tutma yönü,
tercih sebebi.
dâhil:
içinde, içeri girmiş.
fezleke:
hülâsa, netice, muhtasar,
özet.
fiil:
iş, hareket.
hile:
aldatmaya yönelik düzen,
desise.
husul:
hâsıl olma, meydana gel-
me, peydâ olma.
hüküm:
karar, emir.
i’caz:
mu’cizelik, insanların benze-
rini yapmaktan âciz kaldıkları şe-
yi yapmak.
ilm-i sarf:
Arap dil bilgisi ve gra-
mer ilmi.
iman:
inanç, itikat.
istikbal:
gelecek zaman.
itminan:
emin olma.
ittika:
günahlardan ve bütün kö-
tülüklerden kendini çekme.
kabil:
tür, gibi.
kail:
söyleyen, diyen, rivayet
eden.
kıssa:
ibret verici hikâye.
kıyas:
karşılaştırma, bir şeyi baş-
ka bir şeye benzeterek hüküm
verme.
kinaye:
maksadı, kapalı bir şekil-
de ve dolaylı olarak anlatan söz.
lâfız:
söz, kelime.
mana:
anlam.
menşe:
esas, kaynak.
misil:
benzer, eş.
müebbet:
sonsuza kadar devam
eden, sonsuza kadar, sonsuz, ebe-
dî.
müekket:
sağlamlaştırılmış, kuv-
vetlendirilmiş, tahkim edilmiş.
nakil:
bir şeyi başka bir yere
götürme, taşıma.
nefiy:
sürgün etme, cezalan-
dırarak başka bir yerde ika-
met etmeye mecbur etme.
nükte:
ince manalı, düşündü-
rücü söz.
sahife:
sayfa.
sual:
soru.
şek:
şüphe, zan, tereddüt.
şüheda:
şehitler;
Allah
yolunda
hayatını
feda
edenler.
tâbi:
bağlı, uyma.
tabir:
yorum, yorumlama.
tebaiyet:
tâbîlik, tâbi olma,
uyma.
tecennüp:
çekinme, sakınma.
terazi:
muvazene, denge.
üslûp:
tarz, yol, biçim, usul.
vakıa:
olay.
zamir:
ismin yerini tutan keli-
meler.
1.
Yaparsınız. (Bakara Suresi: 24.)
2.
Getirin.
3.
Ki asla yapamayacaksınız. (Bakara Suresi: 24.)
4.
Sakının. (Bakara Suresi: 24.)
B
akara
S
ureSi
| 314 | İşaratü’l-İ’caz