İşaratü'l İ'caz - page 321

evet, âlemde tekâmül kanunu vardır. Bu kanuna tâ-
bi olan, neşvünema kanununa dâhildir. Bu kanuna dâ-
hil olanın bir ömr-i tabiîsi vardır. ömr-i tabiîsi olanın,
ecel-i fıtrîsi vardır; ecelin pençesinden kurtulamaz.
evet, kâinatın ihtiva ettiği envaın ve bu envaın ihata
ettiği efradın kısm-ı ekserîsi bu kanunlara tâbidirler.
Binaenaleyh, âlem-i sağir denilen insan, ölümden ve
harabiyetten kurtulamadığı gibi; insan-ı kebir denilen
âlemin de, ölümden necatı yoktur.
Ve keza, kâinatın bir ağacı ölümden, dağılmaktan ha-
lâs olmadığı gibi, şecere-i hilkatten olan kâinat silsilesinin
de harabiyetten kurtuluşu yoktur.
evet, eğer kâinat, ömr-i fıtrîsinden evvel haricî bir tah-
ribata veya sânii tarafından bir hedm ve kıyamete maruz
kalmasa bile, fennî bir hesapla, kâinatın öyle bir günü ge-
lecektir ki,
(1)
r
än
Qn
ón
µ`r
fG o
?ƒo
ét
ædG Gn
Pp
Gn
h@ r
än
Qu
ƒo
c¢o
ùr
ªs
°ûdG Gn
Pp
G
ve
(2)
r
âs
?n
°ûr
fG o
ABÉ n
ª°s
ùdG Gn
Pp
G
gibi ayetlere mâsadak olacaktır ve in-
san-ı kebir denilen koca kâinat, şu boşluğu sekeratının ba-
ğırtılarıyla dolduracaktır.
İkinciNokta
: Harabiyet-i âlemin vukua geleceğidir.
evet, bütün semavî dinler âlemin harap olacağında
müttefiktirler. Hem, her bir fıtrat-ı selime, âlemin ölece-
ğine şahadet eder. Ve kâinatta gözle görünen şu kadar
nev’î, ferdî, yevmî, şehrî, senevî tagayyürat, tahavvülât,
kâinat.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kısm-ı ekser:
büyük çoğunluk,
büyük kısım.
kıyamet:
bütün kâinatın Allah ta-
rafından tayin edilen bir vakitte
yıkılıp mahvolması.
maruz:
uğramak, etkilenmek.
mâsadak:
doğrulayıcı, tasdik et-
mek.
müttefik:
fikirce beraber olan.
necat:
kurtuluş, kurtulma.
neşvünema:
yayılıp gelişme, bü-
yüyüp gelişme; büyüme, boy at-
ma, yetişme, gelişme.
nev’î:
türe, cinse ait.
ömr-i fıtrî:
Cenab-ı Hakkın yarat-
tıkları için takdir ettiği yaşama sü-
resi, yaratılışta belirlenen ömür
süresi.
ömr-i tabiî:
tabiî olan, Allah tara-
fından belirlenen, takdir edilen ha-
yat müddeti.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
sekerat:
ölmek üzere olan bir
canlının kendinden geçmesi.
semavî:
semaya ait, gökten gelen.
senevî:
seneye mensup, sene ile
ilgili.
silsile:
seri, dizi.
şahadet:
şahit olma, şahitlik; açık
alamet, işaret.
şecere-i hilkat:
yaratılış ağacı.
şehrî:
aylık, aya mensup, ayla ilgi-
li.
tâbi:
bağlı, uyan; uymak, bağlan-
mak.
tagayyürat:
tagayyürler, değiş-
meler, başkalaşmalar.
tahavvülât:
tahavvüller, değişme-
ler.
tahribat:
tahripler, yıkıp bozma-
lar.
tekâmül:
basamak basamak, de-
rece derece meydana gelen de-
ğişme.
vuku:
olma, meydana gelme.
yevmî:
günlük, gündelik, her gün.
âlem:
dünya, cihan.
âlem-i sağir:
küçük âlem; in-
san bedeni.
ayet:
Kur’ân cümlesi.
binaenaleyh:
bundan dolayı,
bunun üzerine.
dâhil:
içinde, içeri girmiş.
ecel:
her canlının Allah tarafın-
dan takdir edilen ölüm vakti.
ecel-i fıtrî:
her mahlûkun ya-
ratılışı itibarıyla Cenab-ı Allah
(c.c.) tarafından tayin olunan
vasatî ömrü.
efrat:
fertler.
enva:
çeşitler, türler, neviler.
evvel:
önce.
fennî:
fenne mensup, fenle il-
gili olan.
ferdî:
şahsî, bireysel.
fıtrat-ı selime:
bozulmamış
yaratılış, sağlam huy, tabiat.
halâs:
kurtarma.
harabiyet:
haraplık, yıkılma,
yıkılış; parçalanış, dağılış.
harabiyet-i âlem:
âlemin yı-
kılması.
haricî:
dışa ait, dış dünya ile il-
gili.
hedm:
yıkma, harap etme,
parçalama.
ihata:
kuşatma, içine alma.
ihtiva:
içine alma, kapsama.
insan-ı kebir:
büyük insan,
1.
Güneş dürülüp toplandığında. • Ve yıldızlar döküldüğünde. (Tekvir Suresi: 1-2.)
2.
Gök yarıldığında. (İnşikak Suresi: 1.)
İşaratü’l-İ’caz | 321 |
a
hireTe
i
man
1...,311,312,313,314,315,316,317,318,319,320 322,323,324,325,326,327,328,329,330,331,...576
Powered by FlippingBook