ceği müteferrik emarelerle haşrin vukuuna hads ile, yani
bir sür’at-i intikal ile hükmedecektir.
Şimdibuayetincümlelerinibirbirinebağlayanmü-
nasebetleregelelim.
evet, bu ayetin cevherlerini nazmeden ve cümlelerinin
silsilesine medar-ı bahis olan nokta, saadettir. Şöyle ki:
Saadet - i ebe d i ye i k i k ı s ımd ı r .
•
Birinciveenbirincikısmı
,
Allah’ınrızasına,lütfuna,
tecellisine,kurbiyetinemazharolmaktır.
•
İkincikısmıise,saadet-icismaniyedir
. Bunun esasla-
rı mesken, ekl, nikâh olmak üzere üçtür. Ve bu üç esasın
derecelerine göre, saadet-i cismaniye tebeddül eder. Ve
bu kısım saadeti ikmal ve itmam eden, hulûd ve devam-
dır. Çünkü, saadet devam etmezse, zıddına inkılâp eder.
Birincikısımsaadetin
aksamı tafsilden müstağnidir ve-
ya gayr-i kabildir.
İkincikısımsaadetinaksamıise
:
Evet,meskeninenlâtifi,encazibedarşekli,etraf-ıer-
baasıtürlütürlügülveçiçeklerlemüzeyyen,bağvebah-
çelerlemuhat,altındasular,nehirlerakankasırveköşk-
lerdir
.
evet, camit kalbleri aşk ve şevkle ihya eden, sönmüş
olan ruhları şen ve şâd eden, şairlere sermaye olarak şa-
irâne teşbihleri, temsilleri, üslûpları ilham eden, sular ile
hadrevat ve nebatattır.
olunan yer.
muhat:
ihata edilmiş, kuşatılmış,
etrafı çevrilmiş.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
müstağni:
minnetsiz, ihtiyacı ol-
mayan, muhtaç bulunmayan.
müteferrik:
çeşitli.
müzeyyen:
ziynetlendirilmiş, süs-
lü.
nazım:
tertip etme, düzene, koy-
ma, dizme.
nebatat:
bitkiler.
nikâh:
evlenme.
rıza:
razı olma, hoşnutluk.
saadet:
mutluluk.
saadet-i cismaniye:
maddî mut-
luluk, cisimle, bedenle alınan lez-
zetlerden duyulan mutluluk.
saadet-i ebediye:
sonu olmayan,
sonsuz mutluluk.
sermaye:
ana para.
silsile:
seri, dizi.
sür’at-i intikal:
hemen kavrama,
anlama hızı.
şad:
sevinçli, neşeli, memnun,
mutlu, bahtiyar.
şairâne:
şairce, şair gibi, şaire ya-
kışacak şekilde.
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek ve
heves.
tafsil:
etraflıca bildirme, ayrıntılı
anlatma.
tebeddül:
başkalaşma, değişme.
tecelli:
belirme, bilinme, görün-
me.
temsil:
örnek, misal.
teşbih:
benzetme.
üslûp:
tarz, yol, biçim, usul, stil.
vuku:
olma, meydana gelme.
İşaratü’l-İ’caz | 325 |
a
hireTe
i
man
aksam:
parçalar, bölümler, kı-
sımlar.
aşk:
şiddetli sevgi, sevda, gö-
nül verme.
ayet:
Kur’ân cümlesi.
camit:
ruhsuz, cansız madde.
cazibedar:
çekici, cazibeli.
cevher:
değer, kıymet.
ekl:
bir şey yeme, yenilme.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
etraf-ı erbaa:
dört yan, dört
yön; doğu, batı, kuzey, güney.
gayr-i kabil:
mümkün olma-
yan, imkânsız, gerçekleşmesi
mümkün olmayan.
hadrevat:
yeşillikler, yeşillik.
hads:
kanaat, tahmin, zan.
haşir:
kıyametten sonra bü-
tün insanların bir yere toplan-
maları, Allah’ın ölüleri diriltip
mahşere çıkarması.
hulûd:
ebedîlik, bâkîlik, sürek-
lilik, ölmezlik.
hüküm:
bir davanın veya bir
meselenin tetkik edilmesin-
den sonra varılan karar.
ihya:
canlandırma, diriltme,
hayat verme.
ikmal:
tamamlama, bitirme.
ilham:
içe, gönüle doğma, kal-
be gelme, gönle doğan şey.
inkılâp:
değişme, dönüşme.
itmam:
tamamlama, bitirme.
kasır:
saray, köşk.
kurbiyet:
yakınlık, yakın ol-
ma, yakınlık kazanma.
lâtif:
hoş.
lütuf:
güzellik, hoşluk, iyilik,
ihsan.
mazhar:
nail olma, şereflen-
me.
medar-ı bahis:
söz konusu,
bahsetmeye sebep olan, vesi-
le olan.
mesken:
oturulan, ikamet