Bu kayıtların o maksadın tahakkukuna çalıştıklarına
bir parça izahat vereceğiz. Şöyle ki:
pek büyük bir şey tebşir edildiği zaman, akıl tereddüt
eder, inanamaz. İnandırmak için te’kide ihtiyaç olur.
Ve keza, neşe ve sürur makamları, evhamdan hâlî ol-
malıdır. Çünkü edna bir vehimle, sürur zail olur. Buna
binaen, burada o büyük tebşirat,
(1)
s
¿n
G
ile te’kit edilmiştir
ki; hem akıl inansın, hem o süruru izale edecek hiçbir ev-
ham kalmasın.
Ve keza, bu tebşiratın yalnız bir vaatten ibaret olma-
yıp, bir hakikat olduğuna işarettir.
İhtisası ifade eden
(2)
r
ºo
¡n
d
’deki
?
tebşir edilen şeyin on-
lara mahsus ve onların mülkü ve onların fazlî istihkakla-
rı olduğuna delâlet eder ki, lezzetleri tamam, sürurları
müzdâd olsun. Ve illâ, bir padişah bir fakiri misafir eder-
se, madem o misafirlik ve o sohbet ebedî değildir, kıy-
meti yoktur.
r
ºo
¡n
d
’ün takdimi hasrı ifade ettiğinden, beynennâs,
cennetin onlara tahsis kılındığına ve dolayısıyla ehl-i nâ-
rın da perişan hâllerini onların gözleri önüne götürmeye
sebep olduğuna delâlet eder. Ve bu itibarla, cennetin lez-
zeti artar ve kıymeti tezahür eder.
Cennet’in cem’i, cennetlerin taaddüdüne ve amellere
göre cennetin mertebelerine işarettir.
amel:
fiil, iş, emek.
beynennâs:
halk arasında, insan-
lar arasında.
binaen:
-den dolayı, bu sebepten.
cem:
çoğul.
delâlet:
delil olma, gösterme; alâ-
met, işaret.
ebedî:
sonu olmayan, daimî, sü-
rekli.
edna:
pek aşağı, en bayağı, çok al-
çak.
evham:
vehimler, zanlar, kuruntu-
lar.
fazl:
iyilik, fazilet, erdem, lütuf.
hakikat:
gerçek, doğru.
hâl:
durum, vaziyet.
hasr:
yalnız bir şeye veya kişiye
mahsus kılma.
ibaret:
meydana gelen, oluşan,
müteşekkil.
ihtisas:
hisler, duygular.
illâ:
ille, mutlaka, muhakkak, ne
olursa olsun.
istihkak:
hak etme, hak kazanma,
hakkı olma.
itibar:
bakımdan, sebepten.
izahat:
izahlar, açıklamalar.
izale:
yok etme, ortadan kaldır-
ma.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kıymet:
değer.
madem:
değil mi ki.
makam:
üzerinde durulan hu-
sus.
maksat:
kastedilen şey; gaye.
mertebe:
derece, basamak.
müzdâd:
ziyadeleşmiş, artmış,
çoğalmış, fazlalaşmış.
sürur:
sevinç, mutluluk.
taaddüt:
birden çok olma, ço-
ğalma, sayısı artma.
tahakkuk:
gerçekleşme,
meydana gelme, olma.
tahsis:
has kılma, ayırma.
takdim:
arz etme, sunma.
tebşir:
müjde verme, müjde-
leme.
tebşirat:
müjdeler, müjdele-
meler, müjde vermeler.
te’kit:
kuvvetlendirme, sağ-
lamlaştırma.
tereddüt:
kararsızlık, şüphede
kalma.
tezahür:
zuhur etme, ortaya
çıkma, meydana çıkma, belir-
me, görünme.
vaat:
söz verme, ahit.
vehim:
zan, şüphe, yanlış ve
esassız düşünce.
zail:
sona eren, yok olan.
1.
Muhakkak.
2.
Onlar için.
B
akara
S
ureSi
| 334 | İşaratü’l-İ’caz