(1)
Én
ª s
?o
c
kelimesi, devam ve tahkike delâlet eder.
(2)
Gƒo
bp
Ro
Q
siga-i mazisiyle vukuunun tahakkukuna delâlet
ettiği gibi, maddesiyle de dünyadaki rızıklarını ihtar eder.
Ve bina-i meçhul sigasıyla zikri, o rızıkta meşakkatin bu-
lunmamasına ve onların, ağalar ve beyler gibi, rızıkları
ayaklarına geldiğine delâlet eder.
(3)
m
In
ôn
ª n
K r
øp
e Én
¡r
æp
e
denilmektense
(4)
Én
¡p
Jn
ôn
ª n
K r
øp
e
denilmiş
olsaydı, daha muhtasar ve daha güzel olurdu. Fakat,
mezkûr suallerden iki suale cevap olduğundan
(5)
Én
¡r
æp
e
ay-
rı
(6)
m
In
ôn
ª n
K r
øp
e
ayrı söylemek icap etmiştir.
m
In
ôn
ª n
K r
øp
e
’deki
tenkir tamimi ifade ettiği cihetle, cennetin bütün seme-
releri rızık olmaya şayan olduğuna işarettir.
(7)
Ék
br
Rp
Q
kelimesinin tenkiri ise açlığı gidermek için ye-
diğiniz, gördüğünüz rızık olmadığına işarettir.
(8)
Gƒo
dÉn
b
tefâul babının manası olan şirketi andırıyor. Ya-
ni, “
Orızkınacipkeyfiyetindenettikleritaaccüpveistiğ-
rabıbirbirinesöylemeyebaşladılar
.”
(9)
o
?r
Ñn
b øp
e Én
ær
bp
Ro
Q i/
òs
dG Gn
ò'
g
: Bu cümlede müphem bırakı-
lıp, beyan edilmeyen “rızık” kelimesinin dört manaya ih-
timali vardır:
ihtimal:
olabilirlik, olasılık.
istiğrap:
garip bulmak, şaşırmak
ve hayret etmek.
keyfiyet:
bir şeyin nasıl olduğu,
hal, durum, iç yüz.
mana:
anlam.
meşakkat:
zahmet, sıkıntı, güçlük,
zorluk.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
muhtasar:
kısaltılmış, özet.
müphem:
örtülü, kapalı, anlaşıl-
maz.
rızık:
Allah tarafından her canlı
için ayrılmış ve takdir edilmiş olan
nimet, yiyecek içecek ve giyecek
ile ilgili şeyler.
semere:
netice, sonuç.
siga:
kip, fiilin çekiminden meyda-
na gelen; şahıs, zaman ve vasfı
değiştiren hâl.
siga-i mazi:
geçmiş zamanda ola-
nı anlatma biçimi.
sual:
soru.
şayan:
değer, lâyık, münasip.
şirket:
ortaklık.
taaccüp:
şaşma, hayret etme, şa-
şakalma.
tahakkuk:
gerçekleşme, kesinleş-
me.
tahkik:
inceleme, araştırma.
tamim:
umumîleştirme, yayma,
herkese duyurma.
tenkir:
bir ismi harf-i tarifsiz kul-
lanarak belirsiz yapma.
vuku:
olma, meydana gelme.
zikir:
anma, bildirme.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
beyan:
anlatma, açıklama.
bina-i meçhul:
fiilde failin, öz-
nenin meçhul olması hâli.
cihet:
sebep, vesile, mucip,
bahane.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alâmet, işaret.
icap:
gerekme hâli, gerekli ol-
ma.
ihtar:
dikkat çekme, hatırlat-
ma, uyarı.
1.
Her defasında. (Bakara Suresi: 25.)
2.
Rızık olarak verildiğinde. (Bakara Suresi: 25.)
3.
Ondan bir meyve. (Bakara Suresi: 25.)
4.
Meyvelerinden.
5.
Ondan. (Bakara Suresi: 25.)
6.
Bir meyve. (Bakara Suresi: 25.)
7.
Rızık olarak. (Bakara Suresi: 25.)
8.
Derler. (Bakara Suresi: 25.)
9.
Bu daha önce yediğimiz rızıktandır. (Bakara Suresi: 25.)
İşaratü’l-İ’caz | 337 |
a
hireTe
i
man