İşaratü'l İ'caz - page 327

Sual:
Yiyecek, içecek şahsî vücudu ibka etmek içindir.
Çünkü, vücuttan eriyip ayrılan şeylerin yerini doldurup
tamir etmek, yemek ve gıda ile olur. nikâh da nev’in be-
kası içindir. Hâlbuki, ahirette eşhas ebedî olduğundan,
vücutlarında eriyip ayrılan bir şey yoktur ki gıdaya ihtiyaç
olsun ve ahirette tenasül yoktur ki, nikâha lüzum olsun?
Cevap:
Yemek, içmek ve nikâhın faydaları yalnız be-
kaya ve tenasüle münhasır değildir. evet, şu elemli, ke-
derli âlemde onlarda pek büyük lezzet ve faydalar olsun
da, lezzetler yeri olan âlem-i saadette niçin daha nezih
lezzet ve faydaları olmasın?
Sual:
Bu âlemde lezzet elemin def’inden hâsıl olur.
Hâlbuki ahirette elem yoktur?
Cevap:
elemin def’i lezzetin sebeplerinden biridir;
yoksa, lezzet ona münhasır değildir. Ve keza, âlem-i
ebedînin bu âleme benzetilmesi, kıyas-ı maalfârıktır. Ya-
ni, aralarında çok farklar bulunduğundan, birbirine ben-
zemez. Cennet ile Horhor Bahçesinin
(HaşİYe)
arasında ne
nispet varsa, cennetin lezzetleriyle dünyanın lezzetleri
arasında da aynı o nispet vardır. Cennetin Horhor Bah-
çesinden dereceleri ne kadar çok yüksek ise, uhrevî lez-
zetler de dünya lezzetlerine göre öyledir.
Her iki âlem arasında bu büyük tefavüte İbni Abbas,
Én
¡ o
F B É n
ªr
°Sn
G s
’p
G p
á s
æ`n
ér
dG ?p
a n
¢ùr
«n
d
cümlesiyle işaret etmiştir. Yani,
ait.
HaşİYe:
Horhor, Van’da müellifin medresesinin adıdır.
İşaratü’l-İ’caz | 327 |
a
hireTe
i
man
ahiret:
öbür dünya, öteki
dünya, kıyametten sonra ku-
rulacak olan âlem.
âlem:
dünya, cihan.
âlem-i ebedî:
ebedî âlem,
sonsuz âlem.
âlem-i saadet:
saadet âlemi,
mutluluk dünyası.
beka:
bâkîlik, ebedîlik, sonu
olmama, bulunduğu hâlde
kalma.
def:
kovma, uzaklaştırma.
ebedî:
sonu olmayan, daimî,
sürekli.
elem:
dert, üzüntü, kaygı, ta-
sa.
eşhas:
şahıslar, kimseler.
hâsıl:
meydana gelme, ortaya
çıkma.
haşiye:
dipnot.
ibka:
devamlı kılma, sürekli
kılma.
keder:
tasa, kaygı, gam, acı,
hüzün.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kıyas-ı maalfârık:
birbirine
benzemeyen şeyler arasında
yapılan geçersiz kıyas.
münhasır:
hasredilmiş, ayrıl-
mış, bir şeye veya kimseye
mahsus.
nevi:
tür, çeşit.
nezih:
güzel, kibar.
nikâh:
evlenme.
nispet:
ilgi, bağ, münasebet.
sual:
soru.
şahsî:
şahsa, kişiye ait, husu-
sî.
tamir:
onarma, düzeltme.
tefavüt:
farklılık, iki şey ara-
sındaki fark.
tenasül:
üreme, birbirinden
doğup üreme, nesil yetiştire-
rek çoğalma.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
1...,317,318,319,320,321,322,323,324,325,326 328,329,330,331,332,333,334,335,336,337,...576
Powered by FlippingBook