Ve keza, cennetin her bir cüz’ü, cennet gibi bir cennet
olduğuna ve her bir mü’mine düşen kısım, büyüklüğüne
nazaran tam bir cennet gibi göründüğüne işarettir.
Cennetin tenkiri ise, güzelliğinin kabil-i tarif ve tavsif
olmadığına veya sâmilerin iştiha ve istihsanlarının fevka-
lâdeliğine işarettir.
(1)
i/
ôr
én
J
: Bahçelerin en güzeli, içinde suyu bulunan-
lardır. Bunların da en güzeli, içlerinden suları akanlardır.
Bunların da en iyisi, akıntısı devamlı olanlardır. İşte, ce-
reyanın siga-i muzari kıyafetinde zikredilmesi, o cereyan-
ları tasvir etmekle, devamlı olduğuna işarettir.
(2)
Én
¡p
àr
ën
J r
øp
e
: Hadrevat (yeşillik) ve nebatat içinde cere-
yan eden suların en iyisi, nebean suretiyle bahçenin için-
den çıkmakla yüksek köşklerin altından kendine mahsus
terennümatıyla geçen, eşcar ve nebatata dağılan sular-
dır;
Én
¡p
àr
ën
J r
øp
e
kelimesi, bu kısım sulara işarettir.
(3)
o
QÉn
¡r
fn
’r
Gn
: suların çokluğu, bahçelere daha ziyade
menfaat, revnak ve güzellik verir.
kezalik, küçük küçük arklardan tecemmu eden nehir-
ler daha güzel manzaralar teşkil eder. Bilhassa suları ber-
rak, zülâl, tatlı, soğuk olursa, fevkalâde bir kıymet, bir
lezzet veriyor. İşte
o
QÉn
¡r
fn
’r
Gn
kelimesi, cem’iyle, tarifiyle,
maddesiyle bu çeşit sulara işaret eder.
siga-i muzari:
şimdiki ve geniş za-
man kipi.
tarif:
etrafıyla anlatma, anlatılma,
etrafıyla bildirme, bildirilme.
tasvir:
betimleme, başka bir ifade
ile anlatma.
tavsif:
vasıflandırma, niteleme.
tecemmu:
bir araya gelme, birik-
me.
tenkir:
belirsiz kılma.
terennümat:
terennümler.
teşkil:
oluşturma, şekillendirme.
ziyade:
çok, fazla.
zülâl:
saf, hafif, soğuk ve tatlı su.
berrak:
nurlu, pek parlak, du-
ru, açık.
bilhassa:
özellikle.
cem:
toplama, biriktirme.
cereyan:
akış, akıntı.
cereyan:
geçiş, gidiş.
cüz:
kısım, parça, bölük.
eşcar:
ağaçlar.
fevkalâde:
olağanüstü.
hadrevat:
yeşillikler, yeşillik.
istihsan:
güzel bulma, beğen-
me.
iştiha:
istek, fazla istek, arzu.
kabil-i tarif:
tarif edilebilir, ta-
rifi mümkün.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kezalik:
keza, bu da öyle,
böylece.
kıymet:
değer.
menfaat:
fayda.
mü’min:
iman eden, inanan.
nazaran:
nispeten, kıyaslaya-
rak, göre.
nebat:
topraktan biten, yeti-
şen her türlü şey, bitki.
nebatat:
bitkiler.
nebean:
yerden çıkma, kay-
nama, fışkırma.
revnak:
parlaklık, göz alıcılık.
sâmi:
işiten, duyan.
1.
Akar. (Bakara Suresi: 25.)
2.
Altlarından. (Bakara Suresi: 25.)
3.
Nehirler, ırmaklar. (Bakara Suresi: 25.)
İşaratü’l-İ’caz | 335 |
a
hireTe
i
man