B/
¬p
H *G n
ôn
en
G BÉ n
e n
¿ƒo
©n
£r
?n
jn
h /
¬p
bÉn
ã«/
e p
ór
©n
H r
øp
e $G ¢n
†r
¡n
Y n
¿ƒo
°†o
?r
æn
j
(1)
n
¿ho
ôp
°SÉn
ÿr
G o
ºo
g n
?p
BÄ'
dho
G ¢p
Vr
Qn
’r
G?p
a n
¿ho
óp
°ùr
Øo
jn
h n
?°n
Uƒo
j r
¿n
G
Gayetkısacıkbirmeali:
Yani,
“Cenab-ıHak,kullarınıirşatveikazetmeküze-
re,sivrisinekgibihakir,kıymetsizbirhayvanlaveyabir
mahlûklamisalgetirmeyi,kâfirlerinkeyfiiçinterketmez.
İmanıolanlar,onunrablerindenhakolduğunubilirler.
Ammakâfirler,‘Allahbugibihakirmisallerdenneyiira-
deetmiştir’diyorlar.Allah,onunlaçoklarınıdalâleteatar
veçoklarınıdahidayetegötürür.Fakatfasıklardanmaa-
dadalâleteattığıyoktur.Fasıklardaoladamlardırki,Al-
lah’ıntaatindenhuruçla,misak-ıezelîdensonraahitleri-
nibozarlarveAllah’ınakrabalararasındaveyamü’min-
lerbeynindeemrettiğihatt-ımuvasalayıkeserler.Yeryü-
zündeişleriifsattır.Dünyaveahirettezararvehüsrana
maruzkalan,ancakonlardır.”
Bu ayetin de, sair arkadaşları gibi, mevzuubahis ola-
cak vücuh-i irtibatı ve cihat-ı nazmiyesi üçtür. Maahaza,
bu ayetin meali, hem mâkabline, hem mâba’dine, hem
kur’ân’ın tamamına bakıyor.
Mâba’dineolanvech-iirtibatı:
evet, vakta ki kur’ân-ı Azîmüşşan sinekten, ankebut-
tan misal getirdi, karınca ile bal arısından bahsetti; müş-
rikler, münafıklar, Yahudîler itiraz için fırsat bularak
ahmakane dediler ki: “Allah, azametiyle beraber böyle
kararı yerine getirme gücü.
irşat:
doğru yolu gösterme, gaflet-
ten uyandırma.
itiraz:
direnme, karşı koyma.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti inkâr
eden, dinsiz.
keyif:
arzu, heves, istek.
kıymet:
değer.
Kur’ân-ı azîmüşşan:
şan ve şerefi
yüce olan Kur’ân.
maada:
başka, gayri, -den başka.
maahaza:
bununla birlikte, böyle
olmakla beraber.
mâba’d:
sonraki, alttaki, sonrası,
arkası.
mahlûk:
yaratık, Allah tarafından
yaratılmış olan.
mâkabl:
geçmişteki, geçmiş, bir
şeyin kendinden önce olan.
maruz:
uğramak, etkilenmek.
meal:
mana, anlam, mefhum.
mevzuubahis:
kendisinden bah-
sedilen, bahis konusu.
misak-ı ezeliye:
ezelî sözleşme;
Allah’ın ruhları yarattığı zaman,
onlara, “Ben sizin Rabbiniz değil
miyim?” dediğinde onların, “Evet,
Rabbimizsin” diye cevap vermele-
ri hâdisesi.
misal:
benzer, örnek.
mü’min:
iman eden, inanan.
münafık:
nifak sokan, ara bozucu;
kalbinde küfrü gizlediği hâlde
Müslüman görünen.
müşrik:
Allah’a şirk koşan, ortak
tutan.
rab:
yarattıklarını besleyen, yetiş-
tiren; verdiği nimetlerle ıslah ve
terbiye eden Allah.
sair:
diğer, başka, öteki.
taat:
ibadet etme, Allah’ın emirle-
rini yerine getirme, Allah’tan kor-
kup yasaklarından kaçınma.
vakta ki:
ne vakit ki, ne zaman ki,
o zaman ki, olduğu vakit.
vech-i irtibat:
bağlılık yönü, ara-
daki ilişki sebebi.
vücuh-i irtibat:
bağıntı yönleri,.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
ahit:
yemin, and.
ahmakane:
ahmakçasına,
akılsızca.
amma:
ama, lâkin, ancak.
ankebut:
örümcek.
ayet:
Kur’ân cümlesi.
azamet:
büyüklük, ululuk, yü-
celik.
beyn:
arasında.
cihat-ı nazmiye:
nazma ait
yönler, taraflar, nazım cihetle-
ri.
dalâlet:
azgınlık, sapıklık.
fasık:
Allah’ın emirlerine aykırı
hareket edip fesat çıkaran, kö-
tülüğü ve günah işlemeyi âdet
hâline getiren.
gayet:
son derece.
hakir:
aşağı, adî, itibarsız.
hatt-ı muvasala:
biriyle mü-
nasebet kurabilme yolu.
hidayet:
doğru inanç ve yaşa-
yış üzere olmak.
huruç:
çıkma, dışarı çıkma, çı-
kış.
hüsran:
hayal kırıklığı.
ifsat:
fesada uğratma, bozma,
karışıklık çıkarma.
ikaz:
uyarı.
iman:
inanç, itikat.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi
yapma veya yapmama konu-
sunda karar verebilme ve bu
1.
Bakara Suresi: 26-27.
İşaratü’l-İ’caz | 341 |
k
ur
’
ân
’
ın
i
fadeSindeki
i’
caz