İşaratü'l İ'caz - page 331

(1)
n
¿ho
óp
dÉn
N Én
¡«/
a r
ºo
gn
h
: İnsan bir nimete veya bir lezzete
mazhar olduğu zaman, en evvel fikrini bozan, vesvese
veren, o nimetin veya o lezzetin devam edip etmeyece-
ği düşüncesidir. Bu vesveseli düşünceye mahal kalma-
mak üzere, kur’ân-ı kerîm, bu cümle ile onların ezvacıy-
la lezaiziyle beraber cennette aleddevam kalacaklarını
tebşir etmekle, o kederli düşünceden kurtarmıştır.
Buayettekicümlelerinsadeflerindebulunancevher-
lerigöstereceğiz:
(2)
p
äÉn
ëp
dÉ°s
üdG Gƒo
?p
ªn
Yn
h Gƒo
æn
e'
G n
øj/
òs
dG p
ôu
°ûn
Hn
h
cümlesinin başın-
da bulunan
h
, harf-i atıftır. Atfın her iki tarafı arasında
münasebet lâzımdır. Hâlbuki burada tebşir ile mâkabli
arasında münasebet görünmüyor. Ancak, mâkablinde
inzar vardır. öyle ise bu tebşir, o mâkablinden tereşşuh
eden inzara atıftır.
(3)
r
ô° u
ûn
H
:
Beşaret
tabiri, cennetin Cenab-ı Hakkın fazl-ı
kereminden bir hediye-i İlâhiye olup, amelin ücreti mu-
kabilinde vacip bir hak olmadığına işarettir. Çünkü hak
ve ücretin verilmesi, beşaretle tabir edilemez. Buna bi-
naen, yapılan ibadet cennet için olmamalıdır. tebşirin
siga-i emir kıyafetiyle zikri, tebliğin takdirine işarettir.
Çünkü, resul-i ekrem (
AsM
) tebliğe memurdur, tebşire
mükellef değildir. takdir-i kelâm, “
müjdeleyerektebliğ
et
” demektir.
lezaiz:
zevkler, lezzetler.
mahal:
yer.
mâkabl:
geçmişteki, geçmiş, bir
şeyin kendinden önce olan.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
mukabil:
karşılık.
mükellef:
sorumlu ve yükümlü
olan.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
nimet:
iyilik, lütuf, ihsan, bağış.
resul-i Ekrem:
çok cömert, kerîm
olan peygamber, Hz. Muhammed
(
ASM
).
sadef:
sedef, inci kabuğu.
siga-i emir:
emir kipi.
tabir:
ifade.
takdir:
değerlendirme.
takdir-i kelâm:
sözün kıymeti.
tebliğ:
dinî bir emrin kullara bildi-
rilmesi.
tebşir:
müjde verme, müjdeleme.
tereşşuh:
sızıntı, damla.
vacip:
dinî bakımdan yapılması
şart olan, kesinlik bakımından
farzdan sonra gelen.
vesvese:
şüphe, kuruntu, kalbe
gelen asılsız kötü ve sinsi düşün-
ce.
zikir:
anma, bildirme.
aleddevam:
devamlı olarak,
daimî suretle, boyuna, sürekli
olarak.
amel:
fiil, iş, emek.
atıf:
bir kelime veya cümle-
nin, önceki kelime veya cüm-
leye bağlanması.
ayet:
Kur’ân cümlesi.
beşaret:
müjde, müjdelemek.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
cenab-ı Hak:
Allah; doğru,
gerçek, Hakkın tâ kendisi olan,
şeref ve azamet sahibi yüce
Allah.
cevher:
değer, kıymet.
evvel:
önce.
ezvaç:
hanımlar, eşler.
fazl-ı kerem:
ihsan ve iyilik,
lütuf ve nimet.
harf-i atıf:
atıf harfi; iki kelime
veya cümleyi birbirine bağla-
yan harf.
hediye-i İlâhiye:
İlâhi arma-
ğan, Allah’tan gelen hediye.
inzar:
sakındırma, sonunun
kötü olacağını haber vererek
çekindirme.
keder:
tasa, kaygı, gam, acı,
hüzün.
1.
Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır. (Bakara Suresi: 25.)
2.
İman eden ve güzel işler yapanları müjdele. (Bakara Suresi: 25.)
3.
Müjdele.
İşaratü’l-İ’caz | 331 |
a
hireTe
i
man
1...,321,322,323,324,325,326,327,328,329,330 332,333,334,335,336,337,338,339,340,341,...576
Powered by FlippingBook