İşaratü'l İ'caz - page 326

Saadetinikinciesasıolaneklise
: Me’külât (yiyecek)
kuvvet verdiği cihetle, en iyisi, en lezizi, me’lûf olan kı-
sımdır; yani, insana garip, vahşî olmayan şeylerdir. Çün-
kü, ülfetle o nimetin derece-i kıymeti bilinir; lezzet verdi-
ği cihetle de, lezzetin en büyük lezzeti, teceddüt ve te-
beddülündedir.
Ve keza, ekl lezzetini ikmal eden esbaptan biri de, o
rızkın kendi amelinin ücreti olduğunu bilmektir. İkinci bir
sebep de o rızkın menbaının daima göz önünde hazır bu-
lunmasıdır ki, kalbi mutmain olsun, rızık için telâş etme-
sin.
Saadetinesaslarındannikâhise:
evet, insanın en faz-
la ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil bir kalbin mev-
cut bulunmasıdır ki; her iki taraf, sevgilerini, aşklarını,
şevklerini mübadele etsinler ve lezaizde birbirine ortak,
gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine muavin ve yar-
dımcı olsunlar.
evet, bir işte mütehayyir kalan veya bir şeye dalarak
tefekkür eden adam –velev zihnen olsun– ister ki, birisi
gelsin, kendisiyle o hayreti, o tefekkürü paylaşsın.
kalblerin en lâtifi, en şefiki kısm-ı sani ile tabir edilen
kadın kalbidir. Fakat kadın ile ruhî imtizacı (geçim) ikmal
eden, kalbî ünsiyet ve ülfeti itmam eden, sûrî ve zahirî
olan arkadaşlığı samimîleştiren, kadının iffetiyle ahlâk-ı
seyyieden temiz ve pak bulunması ve çirkin arızalardan
hâlî olmasıdır.
ahlâk-ı seyyie:
çirkin ahlâk, kötü
huylar.
amel:
fiil, iş, emek.
arıza:
bozukluk, sakatlık.
derece-i kıymet:
kıymet derece-
si.
ekl:
bir şey yeme, yenilme.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
gam:
keder, üzüntü.
garip:
tuhaf, hayret verici.
hâlî:
boş, bir şeyden uzak, müs-
tesna.
iffet:
helâle razı olup haramdan
kaçınma.
ikmal:
tamamlama, bitirme.
imtizaç:
uyuşma, uygunluk, bağ-
daşma.
itmam:
tamamlama, bitirme.
kalbî:
kalble ilgili, kalbe ait.
keder:
kaygı, acı, hüzün.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kısm-ı sani:
ikinci kısım.
lâtif:
yumuşak, tatlı, hoş.
lezaiz:
zevkler, lezzetler.
leziz:
lezzetli, tatlı.
me’lûf:
alışılmış, ülfet edilmiş.
me’külât:
yiyecekler.
menba:
kaynak.
muavin:
yardımcı.
mukabil:
karşılık.
mutmain:
gönlü hoş, içi rahat,
emin, şüphesi olmayan, zihnini bir
şeye yatırıp rahatlamış.
B
akara
S
ureSi
| 326 | İşaratü’l-İ’caz
mübadele:
değiş-tokuş, karşı-
lıklı olarak değiştirme.
mütehayyir:
hayrete düşen,
şaşıran.
nikâh:
evlenme.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
pak:
temiz.
rızık:
Allah tarafından her can-
lı için ayrılmış ve takdir edil-
miş olan nimet, yiyecek içe-
cek ve giyecek ile ilgili şeyler.
ruhî:
ruha ait, ruhla ilgili.
saadet:
mutluluk.
samimî:
içten, candan, gönül-
den.
sûrî:
görünüşte olan, şeklî.
şefik:
şefkatli, merhametli,
acıyıp esirgeyen.
şevk:
keyif, neşe, sevinç.
tabir:
demek, ifade etmek.
tatmin:
insanın kalbinin ma-
nevî olarak doyması, huzur ve
sükûnete ermesi.
tebeddül:
başkalaşma, değiş-
me.
teceddüt:
tazelenme, yeni-
lenme.
tefekkür:
derin düşünme; eş-
yanın hakikatini, yaratıcının
sırlarını kavramak ve ibret al-
mak için zihnen ve kalben dü-
şünme.
ülfet:
alışma, kaynaşma, iyi
geçinme, gönüllerin birleşme-
si.
ünsiyet:
alışkanlık, ülfet, dost-
luk.
velev:
olsa da bile, hatta, ister.
zahirî:
görünüşte olan; zahire,
dışa ait olan.
zihnen:
zihin olarak, zihince.
1...,316,317,318,319,320,321,322,323,324,325 327,328,329,330,331,332,333,334,335,336,...576
Powered by FlippingBook