Ve keza,
(HaşİYe 1)
bir sivrisineğin yaratılışı, sanatça filin
hilkatinden dûn değildir. kelâm sıfatı da aynen kudret sı-
fatı gibidir. Bir çocukla konuşup söz anlatmak, bir feyle-
sofla konuşmaktan aşağı değildir.
Sual:
Şu temsillerde görünen hakaret-i zahiriye neye
aittir?
Cevap:
o gibi hâller temsil getirene ait değildir, ancak
mümessel-ileh’
e aittir. Yani, kime ve ne şeye temsil ge-
tirilmişse, ona aittir.
zaten kelâmın güzelliği, belâgati, mümessel-i lehe mu-
tabakatı nispetindedir. evet, bir padişah, bir çobana ço-
banlara mahsus bir aba, bir palto ve kelbine de bir ke-
mik verirse, “padişah iyi yapmadı” diye kimse itiraz ede-
mez. Çünkü her şeyi lâyığına vermiştir.
Binaenaleyh,
mümessel-ileh
ne kadar hakir olursa,
temsili de o kadar hakir olur; ve ne kadar büyük olursa,
temsili de o kadar büyük olur. evet, sanemler pek adî,
hakir olduklarından, Cenab-ı Hak, sineği
(HaşİYe 2)
onlara
HaşİYe 1:
sivrisineğin başında mızrak gibi hortum vardır. Filin başına
konar, hortumunu filin hortumuna batırır; fil kaçmaya başlar, hiçbir su-
retle elinden kurtulamaz. demek, Cenab-ı Hak sivrisineği file galip ve
hâkim kılmıştır. Binaenaleyh, hilkatçe dûn ise de, cesaret hususunda fa-
iktir.
MütercimAbdülmecid
HaşİYe 2:
Bir Arabînin taptığı bir sanemi varmış. Bir gün ibadete gitmiş.
Bakmış ki, bir tilki sanemin başına bevletmiş. Bu hâli görünce,
(1)
/
¬p
°Sr
Gn
ôp
H o
¿Én
Ñn
?r
©s
ãdG o
?ƒo
Ñn
j w
Ün
Qn
G
demekle, sanemi kırmış atmış. demek sanemlerin
hakaretinden, yalnız sinekler değil, tilkiler de başlarına çıkar, telvis eder.
MütercimAbdülmecid
aba:
yünden yapılmış kaba ku-
maş.
adî:
bayağı, aşağı, değersiz.
arabî:
Arap kavmine mensup.
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı ve
tesirli ifade; sözün güzel olmakla
beraber yerinde, hâl ve makama
uygun olması.
bevl:
idrar, sidik, çiş.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
cenab-ı Hak:
Allah; doğru, gerçek,
Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve
azamet sahibi yüce Allah.
dûn:
altta, aşağıda.
faik:
üstün, seçkin, ileri, yüksek.
feylesof:
felsefe ile uğraşan, filo-
zof.
hakaret:
küçüklük, horluk.
hakaret-i zahiriye:
görünürdeki
değersizlik, dışarıdan bakılınca gö-
ze çarpan küçük, önemsiz ve de-
ğersiz olma durumu.
hâkim:
hükmeden.
hakir:
aşağı, adi, itibarsız.
haşiye:
dipnot.
hilkat:
doğuştan gelen vasıf,
yaratılıştan olan.
husus:
mevzu, konu.
itiraz:
direnme, karşı koyma.
kelâm:
Allah’ın zatından, sıfat-
larından ve fiillerinden ve İs-
lâm inanç esaslarından bahse-
den ilim.
kelp:
köpek.
keza:
böylece, aynı şekilde.
Kudret:
Allah’ın bütün varlığı
çevreleyen ezelî kuvveti.
lâyık:
uygun, yakışır, münasip.
mızrak:
uzun saplı, ucu sivri
demirli harb aleti, kargı.
mutabakat:
uyma, uygunluk,
birbirini tutma.
mümessel-i leh:
hakkında
temsil getirilen.
mütercim:
tercüme eden, bir
dilden başka bir dile çeviren,
tercüman, çevirmen.
nispet:
oran, değer.
sanem:
put, Allah’tan başka
tapınılan şey.
sıfat:
vasıf, nitelik.
sual:
soru.
suret:
biçim, şekil, tarz.
telvis:
bulaştırma, kirletme,
pisletme.
temsil:
örnek, misal.
1.
Başına tilkinin bevl ettiği bir şey rab olur mu?
B
akara
S
ureSi
| 348 | İşaratü’l-İ’caz