=/
¬p
H *G n
ôn
en
G BÉ n
e n
¿ƒo
©n
£r
?n
jn
h /
¬p
bÉn
ã«/
e p
ór
©n
H r
øp
e $G ¢n
†r
¡n
Y n
¿ƒ°o
†o
?r
æn
j n
øj/
òs
dn
G
(1)
¢p
Vr
Qn
’r
G ?p
a n
¿ho
ó°p
ùr
Øo
jn
h n
?°n
Uƒo
j r
¿n
G
Bucümleninevvelkicümleilevech-inazmı:
evet, bu cümleyle, fısk şerh ve beyan edilmiştir. Şöy-
le ki:
Fısk,haktanudûl,ayrılmak,haddentecavüz,hayat-ı
ebediyedençıkıpterketmektir.Fıskınmenşei,kuvve-i
akliye,kuvve-igadabiye,kuvve-işeheviyedenilenüç
kuvvetinifratvetefritindenneş’eteder.
evet,
ifratveyatefrit,delillerekarşıbirisyandır
. Yani,
sahife-i âlemde yaratılan delâil, uhûd-i İlâhiye hükmün-
dedir. o delâile muhalefet eden, Cenab-ı Hak’la fıtraten
yapmış olduğu ahdini bozmuş olur.
Ve keza,
ifratvetefrit,hayat-ınefsiyeveruhiyenin
marazvehastalığınıintaçedenesbaptandır
. Buna, fıskın
birinci sıfatı olan
(2)
$G n
ór
¡n
Y n
¿ƒ°o
†o
?r
æn
j
cümlesiyle işaret edi-
miştir.
Ve keza,
ifratvetefrit,hayat-ıiçtimaiyeyekarşıisyan
ateşiniyakanikiamildir
. evet, bu amiller, hayat-ı içtima-
iyeyi nizam ve intizam altına alan rabıtaları, kanunları ke-
ser atar. evet, şehvet veya gazap, haddini aşarsa, ırz ve
namuslar payimal olur, masumlar mahvolur. Buna da,
ahit:
sözleşme, antlaşma, muka-
vele, muamele.
amil:
sebep, etken.
beyan:
anlatma, açıklama.
cenab-ı Hak:
Allah; doğru, gerçek,
Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve
azamet sahibi yüce Allah.
delâil:
deliller, bürhanlar, ispat va-
sıtaları.
delil:
kanıt, tanık, bürhan.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
evvel:
önce.
fısk:
hak yoldan veya hak yolun-
dan çıkma, Allah’a karşı isyan et-
me.
fıtraten:
fıtrî olarak, yaratılıştan,
yaratılış itibarıyla.
gazap:
dargınlık, kızgınlık, darılma,
kızma, hiddet, öfke.
had:
sınır.
hayat-ı ebediye:
ebedî ve sonsuz
hayat, ahiret hayatı.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal hayat,
toplum hayatı.
hayat-ı nefsiye ve ruhiye:
ruha
özgü hayat ve her nefsin kendi
hayatı.
ırz:
şan ve şeref, namus, iffet.
ifrat:
aşırılık, pek ileri gitme, had-
dini aşma.
intaç:
netice verme, sonuçlandır-
ma.
intizam:
düzgün olma, düzgün di-
zilme, düzgünlük, tertipli olma.
isyan:
başkaldırma, itaatsizlik,
emre karşı gelme.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kuvve-i akliye:
akıl duygusu, akıl
hasleti.
kuvve-i gadabiye:
hiddet, öfke
duygusu.
kuvve-i şeheviye:
cinsî istek duy-
gusu, dünya zevklerine istek duy-
gusu; yeme, içme, konuşma, uyu-
ma istek ve hissi gibi kabiliyetler.
mahvolma:
yok olma, ortadan
kalkma, batma.
maraz:
hastalık.
masum:
suçsuz, günahsız, saf, te-
miz.
menşe:
esas, kaynak.
muhalefet:
uygun olmama, aykı-
rılık, zıtlık, ayrılık, muhaliflik.
namus:
edep, hayâ, ahlâk, doğru-
luk gibi faziletlerin sonucu olan ve
yüksek değer taşıyan haslet.
neş’et:
meydana gelme, oluş-
ma, çıkma.
nizam:
düzen, tertip; düzgün-
lük.
payimal:
ayak altında kalmış,
ayak altına alınmış, çiğnenmiş.
rabıta:
ilişki, bağ.
sahife-i âlem:
âlem sayfası.
sıfat:
vasıf, nitelik.
şehvet:
ruh sahibi erkek ve
dişi varlıkların birbirlerine kar-
şı olan tabiî istek ve meyilleri,
cinsel arzu, cinsî istek.
şerh:
açıklama, izah etme, yo-
rumlama.
tecavüz:
sınırını aşma.
tefrit:
ortalamanın altında kal-
ma, tersine aşırılık, ifratın zıd-
dı.
udûl:
vazgeçme, dönme.
uhûd-i İlâhiye:
Allah’ın ahitle-
ri, antlaşmaları.
vech-i nazım:
nazım yönü,
nazım tarafı.
1.
O fasıklar ki, Allah’a verdikleri sözü bozar, Allah’ın akrabalar ve mü’minler arasında riayet
edilmesini emrettiği bağları keser ve yeryüzünde fesat çıkarırlar. (Bakara Suresi: 27.)
2.
Allah’a verdikleri sözü bozarlar. (Bakara Suresi: 27.)
B
akara
S
ureSi
| 358 | İşaratü’l-İ’caz