(1)
k
á°n
Vƒo
©n
H
temsilidir.
k
á°n
Vƒo
©n
H
’nin gayrisi ve
k
á°n
Vƒo
©n
H
’den da-
ha iyisi, ayıplardan hâlî olsa bile, belâgatçe
k
á°n
Vƒo
©n
H
’nin
yerini tutamaz. Çünkü, yalnız ayıplardan selâmet kema-
le delil olamaz.
(2)
r
ºp
¡u
H n
Q r
øp
e
: o temsilin, rablerinden nazil olduğunu
ifade eden bu kayıt, onlar itirazlarına hedef ittihaz ettik-
leri o temsilin nüzulü olduğuna işarettir.
(3)
Gh o
ôn
Øn
c n
øj/
ò s
dG És
en
Gn
h
: Bu
(4)
És
en
G
, evvelki
És
en
G
gibi, mâkabl-
lerindeki icmali tafsil etmekle, tahkik ve te’kidi ifade edi-
yor.
(5)
Gh o
ôn
Øn
c n
øj/
òs
dn
G
’nun
(6)
n
¿ho
ôp
aÉn
µr
dn
G
kelimesine tercihen zik-
redilmesi, onların bu inkârı, kalblerinde rüsuh peyda
eden küfürden neş’et ettiğine ve onun için onları yine
küfre götürdüğüne işarettir.
evvelki cümledeki
(7)
n
¿ƒo
ª n
? r
©n
j
’nin mutabakatı için bura-
da
(8)
n
¿ƒo
ª n
? r
©n
j n
Ón
a
denmesi münasip iken, onun yerine zik-
redilen
(9)
n
¿ƒo
dƒo
?n
«n
a
icaz ve ihtisar için mukadder olan hâl-
lerden kinayedir.
Takdir-ikelâm
: “küfrü olan adam, hakikati bilmez,
tereddüde düşer, inkâra girer, istifham şeklinde istihkâr
eder, hakir görür.”
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı ve
tesirli ifade; sözün güzel olmakla
beraber yerinde, hâl ve makama
uygun olması.
delil:
kanıt, tanık, bürhan.
evvel:
önce.
gayr:
başka, diğer.
hakikat:
gerçek, doğru.
hakir:
aşağı, adî, itibarsız.
hâl:
durum, vaziyet.
hâlî:
boş, bir şeyden uzak, müs-
tesna.
icaz:
az sözle çok mana ifade et-
me.
icmal:
kısa anlatma, özetleme, ay-
rıntılara girmeme.
ihtisar:
kısaltma, özetleme.
inkâr:
reddetme, saklama, gizle-
me.
istifham:
soru sorma sanatı, söze
kuvvet vermek için başvurulan
soru şeklinde ifade.
istihkâr:
hakir görme, hor görme,
küçümseme, kıymet vermeme.
itiraz:
direnme, karşı koyma.
ittihaz:
edinme, kabul etme.
kemal:
olgunluk, fazilet.
kinaye:
maksadı, kapalı bir şekil-
de ve dolaylı olarak anlatan söz.
küfür:
Allah’ın varlığına, birliğine
inanmama, müşriklik, imansızlık.
mâkabl:
geçmişteki, geçmiş, bir
şeyin kendinden önce olan.
mukadder:
takdir edilmiş.
mutabakat:
uyma, uygunluk, bir-
birini tutma.
münasip:
uygun.
nazil:
nüzul eden, inen.
neş’et:
meydana gelme, oluşma,
çıkma.
nüzul:
yukarıdan aşağıya inme,
iniş.
peyda:
meydana gelme, açığa çık-
ma.
rab:
besleyen, yetiştiren, verdiği
nimetlerle mahlûkatı ıslah ve ter-
biye eden Allah.
rüsuh:
maharet, meleke.
selâmet:
salimlik, eminlik, kurtu-
luş, korku ve endişeden uzak ol-
ma.
tafsil:
etraflıca bildirme, ayrıntılı
anlatma.
tahkik:
inceleme, araştırma.
takdir-i kelâm:
sözün kıyme-
ti.
te’kit:
kuvvetlendirme, sağ-
lamlaştırma.
temsil:
örnek, misal.
tercihen:
tercih ederek, önce-
likli olarak.
tereddüt:
kararsızlık, şüphede
kalma.
1.
Sivrisinek. (Bakara Suresi: 26.)
2.
Rablerinden. (Bakara Suresi: 26.)
3.
İnkâr edenler ise. (Bakara Suresi: 26.)
4.
Ama, fakat. (Bakara Suresi: 26.)
5.
Küfürde olanlar, inkâr edenler. (Bakara Suresi: 26.)
6.
Kâfirler.
7.
Bilirler. (Bakara Suresi: 26.)
8.
Bilmezler ki.
9.
Derler ki. (Bakara Suresi: 26.)
B
akara
S
ureSi
| 366 | İşaratü’l-İ’caz