getirmeyehayâetmezmi?
” diye söyledikleri sözlerinde-
ki
(1)
»/
«r
ën
à°r
ùn
j
kelimesine müşakelet ve müşabehet içindir.
kur’ân-ı kerîm, belâgatçe kıymetli olan
(2)
p
án
Ñr
ë° t
üdG ?p
a k
án
?n
cÉn
°ûo
e
üslûbuna binaen, onların kullandıkla-
rı
»/
«r
ën
à°r
ùn
j
kelimesini aynen kullanmıştır. onların bu söz-
lerine müşakelet ve müşabehet nokta-i nazarından
(3)
n
Üp
ör
†n
j r
¿n
G
yerinde
(4)
p
Ò/
?n
ër
dG p
?n
ãn
Ÿr
G n
øp
e
denilmesi, müşabe-
heti saklamak için daha münasip olurdu. Fakat bu mü-
nasebetin nazara alınmaması, lâtif bir üslûba işaretir ki:
temsiller mühür veya imzalar gibi tasdik ve ispat içindir.
nasıl ki yazılan bir şey mühürlenmekle tasdik edilmiş
olur; aynen bunun gibi, söylenilen bir söz de, bir misalle
tasdik ve ispat edilmiş olur.
Yahut
n
Üp
ôr
°†n
j r
¿n
G
ile paranın darbına ima edilmiştir. Ya-
ni, temsillerin darbı ve darbımeseller, sikkenin darbı ka-
dar kelâma kıymet veriyor. Yani, nasıl ki sikke gümüş ve
altına kıymet veriyor, darbımeseller de kelâmlara o nis-
pette kıymet ve itibar veriyor. Ve bu işaretle, vehimleri
defetmek için temsillerin güzel bir vasıta olduklarına ve
temsillerin bid’a olmayıp belâgat sahasında işlek ve gü-
zel bir cadde olduğuna ima edilmiştir.
evet, durub-i emsal, malûm kaidelerdendir. daha kısa
ve daha muhtasar olan
(5)
n
Ün
ön
V
mastarı üzerine
n
Üp
ör
†n
j r
¿n
G
’nin fiil sigasıyla tercihen zikredilmesi, itirazlarının
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı ve
tesirli ifade; sözün güzel olmakla
beraber yerinde, hâl ve makama
uygun olması.
bid’a:
dinin aslına uymayan adet
ve uygulamalar.
binaen:
-den dolayı, bu sebepten.
darbımesel:
atasözü, vecize.
darp:
maden üzerine para damga-
sı vurma, damgalama.
def:
kovma, uzaklaştırma.
durub-i emsal:
meşhur sözler,
darbımeseller, ata sözleri.
fiil:
iş, oluş, davranış, hareket.
hayâ:
Allah korkusu ile günahtan
kaçınma.
ima:
dolaylı, üstü kapalı ifade et-
me.
ispat:
kanıtlama, doğrulama.
itibar:
değer.
itiraz:
direnme, karşı koyma.
kaide:
kural, esas, düstur.
kelâm:
söz, konuşma.
kıymet:
değer.
lâtif:
hoş.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
menşe:
esas, kaynak.
misal:
örnek.
muhtasar:
kısaltılmış, özet.
mühür:
evlenirken, erkek tarafın-
dan verilen nikâh bedelleri, mehir-
ler.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
münasip:
uygun.
müşabehet:
benzeme, benzeyiş.
müşakelet:
benzeyiş, şekildeki
benzeyiş, cinsî benzeyiş.
nazar:
bakış, dikkat.
nispet:
oran, ölçü.
nokta-i nazar:
görüş açısı, ba-
kış açısı; görüş, fikir.
siga:
kip, fiilin çekiminden
meydana gelen; şahıs, zaman
ve vasfı değiştiren hâl.
sikke:
madenî para, akçe.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
temsil:
örnek, misal.
tercihen:
tercih ederek, önce-
likli olarak.
üslûp:
tarz, yol, biçim, usul,
stil.
vasıta:
vesile, neden, aracı.
vehim:
zan, şüphe, yanlış ve
esassız düşünce.
zikretme:
anma, bildirme.
1.
Çekinme.
2.
Konuşurken muhatabın kendi kullandığı kelime ve manaları kullanarak söz söyleme.
3.
Misal getirmek, örnek vermek. (Bakara Suresi: 26.)
4.
Değersiz ve sıradan bir misal, örnek.
5.
Misal.
B
akara
S
ureSi
| 362 | İşaratü’l-İ’caz