Bu dahi, sağlam fıtratları mücahedeyle bozuk ve hasta
fıtratlardan ayırmak içindir. Bunu da imtihan-ı beşer is-
tilzam ediyor. Bunu dahi sırr-ı teklif iktiza etmiştir. tek-
lif ise saadet-i beşer içindir. saadet ise tekemmülden
sonradır.
Sual:
diyorsun ki, “teklif, saadet içindir.” Hâlbuki,
ekser-i nâsın şekavetine sebep, tekliftir. teklif olmasay-
dı, bu kadar tefavüt-i şekavet de olmazdı?”
Cevap:
Cenab-ı Hak, verdiği cüz-i ihtiyârî ile ef’al-i
ihtiyâriye âlemini kesbiyle teşkil etmeye insanı mükellef
kıldığı gibi; ruh-i beşerde vedia olarak ekilen gayr-i mü-
tenahi tohumları sulamak ve neşvünemalandırmak için
de beşeri teklif ile mükellef kılmıştır. eğer teklif olmasay-
dı, ruhlardaki o tohumlar neşvünema bulamazdı.
evet, nev-i beşerin ahvaline dikkatle bakılırsa, görülür
ki; ruhun manen terakkisini, vicdanın tekâmülünü, akıl
ve fikrin inkişaf ve terakkisini telkih eden, yani aşılayan
şeriatlardır, vücut veren tekliftir, hayat veren peygam-
berlerin gönderilmesidir, ilham eden dinlerdir. eğer bu
noktalar olmasaydı, insan hayvan olarak kalacaktı ve in-
sandaki bu kadar kemalât-ı vicdaniye ve ahlâk-ı hasene
tamamen yok olurlardı.
Fakat, insanların bir kısmı, arzu ve ihtiyârıyla teklifi
kabul etmiştir. Bu kısım, saadet-i şahsiyeyi elde ettiği gi-
bi, nev’in saadetine de sebep olmuştur.
ruh-i beşer:
insan ruhu.
saadet:
mutluluk.
saadet-i beşer:
insanın mutlulu-
ğu, insanın saadeti.
saadet-i şahsiye:
bir kişinin ken-
di mutluluğu.
sırr-ı teklif:
teklif sırrı, insanların
dünyaya gelip Allah tarafından va-
zifelendirilmelerinin sırrı.
sual:
soru.
şekavet:
sıkıntı ve işkence altın-
da kalmak, kötü duruma düşme.
şeriat:
Allah’ın emri, İlâhî kanun.
tekâmül:
kemal bulma, kemale
erme, olgunlaşma.
tekemmül:
olgunlaşma, kemale
erme, mükemmelleşme.
teklif:
Allah’ın, insanları emir ve
yasaklarına uygun hareket et-
mekle vazifelendirmesi.
telkih:
aşılama, aşı yapma.
terakki:
ilerleme, gelişme.
teşkil:
oluşturma, şekillendirme.
vedia:
emanet, saklanılmak ve
korunmak üzere bırakılan şey.
vicdan:
insanın içindeki, iyiyi kö-
tüden ayırabilen, iyilik etmekten
lezzet duyan ve kötülükten elem
alan manevî his.
vücut:
var olma, varlık.
İşaratü’l-İ’caz | 355 |
k
ur
’
ân
’
ın
i
fadeSindeki
i’
caz
ahlâk-ı hasene:
güzel ahlâk,
güzel huy.
ahval:
hâller, durumlar.
âlem:
dünya, cihan.
arzu:
istek, heves, niyet.
beşer:
insan, insanlık.
cüz-i ihtiyârî:
Cenab-ı Hak ta-
rafından insana verilen arzu
serbestliği; dilediği gibi hare-
ket edebilme kuvveti; cüz’î
irade.
ef’al-i ihtiyâriye:
kişinin ken-
di isteğiyle yaptığı işler, kişinin
kendi ihtiyârî fiilleri.
ekser-i nâs:
insanların çoğu.
fıtrat:
yaratılış, tabiat, mizaç,
huy.
gayr-i mütenahi:
sonsuz, so-
nu olmayan, nihayetsiz.
ihtiyâr:
irade, tercih.
iktiza:
gerek, lüzum.
ilham:
içe, gönüle doğma, kal-
be gelme, gönle doğan şey.
imtihan-ı beşer:
insanın imti-
hanı.
inkişaf:
gelişme.
istilzam:
gerektirme.
kemalât-ı vicdaniye:
vicdana
ait kemalât, vicdanî ve ruhî ol-
gunluk ve mükemmellikler.
kesb:
çalışarak elde etme, ça-
lışarak kazanma.
manen:
mana bakımından,
manaca.
mücahede:
savaşma, müca-
dele, uğraşma, çaba, gayret.
mükellef:
sorumlu ve yüküm-
lü olan, bir şeyi yapmaya
mecbur olan, vazifeli.
neşvünema:
yayılıp gelişme,
büyüyüp gelişme; büyüme,
boy atma, yetişme, gelişme.
nev-i beşer:
insanoğlu, insan-
lar.
nevi:
çeşit, tür.