İşaratü'l İ'caz - page 364

(1)
k
á°n
Vƒo
©n
H
: pek çok küçük ve hakir şeyler ve hayvanlar
bulunduğu hâlde,
k
á°n
Vƒo
©n
H
’nin tahsisi, indelbüleğa temsil
için istimali çok olduğuna binaendir.
(2)
Én
¡n
br
ƒn
a Én
ªn
a
Yani, kıymet ve belâgatçe baudanın (sivri-
sinek) mâfevki veya küçüklükte baudanın mâdunu; veya-
hut hem kıymette, hem küçüklükte baudanın mâdunu
olan şeyler. Fakat,
Én
¡n
br
ƒn
a Én
e
tabiri, küçük şeyin belâgatçe
daha garip, hilkatçe daha acip olduğuna işarettir.
n
øj/
òs
dG És
en
Gn
h r
ºp
¡u
Hn
Q r
øp
e t
?n
ër
dG o
¬s
`fn
G n
¿ƒo
ªn
?r
©n
«n
a Gƒo
æn
e'
G n
øj/
òs
dG És
en
Én
a
(3)
k
Ón
ãn
e Gn
ò'
¡p
H *G n
OGn
Qn
G B Gn
PÉn
e n
¿ƒo
dƒo
?n
«n
a Gh o
ôn
Øn
c
Bu cümlenin evvelki cümleden teferru ve teşaub etti-
ğini ifade eden
±
bu cümleyi her iki şıkkıyla intaç eden
zımnî ve gizli bir delile işarettir. tasviri şöyle olsa gerek-
tir:
Cenab-ı Hak, temsili terk etmez. zira, belâgatin iktiza
ettiği bir temsildir; belâgatin iktiza ettiği şey terk edilmez.
öyle ise, Cenab-ı Hak bu temsili terk etmez.
Binaenaleyh, insafı olan, o temsilin beliğ, hak ve Al-
lah’tan olduğunu bilir. İnatla bakan adam ise, hikmetini
bilmez, tereddüde düşer, sorar, sual eder, en nihayet is-
tihkâr ile inkâra girer.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
bauda:
sivri sinek, sinek.
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı ve
tesirli ifade; sözün güzel olmakla
beraber yerinde, hâl ve makama
uygun olması.
beliğ:
belâgatle anlatılan, düzgün
ve sanatlı.
binaen:
-den dolayı, bu sebepten.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
cenab-ı Hak:
Allah; doğru, gerçek,
Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve
azamet sahibi yüce Allah.
delil:
kanıt, tanık, bürhan.
evvel:
önce.
garip:
tuhaf, hayret verici.
hakir:
aşağı, adî, itibarsız.
hikmet:
İlâhî gaye, gizli sebep,
fayda.
hilkat:
yaratılma, yaratılış.
iktiza:
gerek, lüzum.
indelbüleğa:
edebiyatçıların, be-
lâgatçilerin yanında; onlara göre.
inkâr:
reddetme, saklama, gizle-
me.
intaç:
netice verme, sonuçlandır-
ma.
istihkâr:
hakir görme, hor gör-
me, küçümseme, kıymet ver-
meme.
istimal:
kullanma.
kıymet:
değer.
mâdun:
aşağı, alt, aşağı dere-
ce.
mâfevk:
üst, üstün, üstte bu-
lunan.
nihayet:
en sonunda.
sual:
soru.
şık:
madde, şekil, tarz.
tabir:
ifade, söz.
tahsis:
has kılma, ayırma.
tasvir:
betimleme, başka bir
ifade ile anlatma.
teferru:
birçok kollara bölün-
me, şubelere ayrılma.
temsil:
örnek, misal.
tereddüt:
kararsızlık, şüphede
kalma.
teşaub:
şubelenme, şubelere
ayrılma.
zımnî:
üstü kapalı, dolayısıyla
anlatılan.
1.
Sivrisinek. (Bakara Suresi: 26.)
2.
Çok daha fevkinde, üstünde olan. (Bakara Suresi: 26.)
3.
İman edenler, onun Rablerinden gelen hak olduğunu bilirler. İnkâr edenler ise, “Allah bu
misalle ne demek istedi?” diyorlar. (Bakara Suresi: 26.)
B
akara
S
ureSi
| 364 | İşaratü’l-İ’caz
1...,354,355,356,357,358,359,360,361,362,363 365,366,367,368,369,370,371,372,373,374,...576
Powered by FlippingBook