menşei bizzat temsil olmayıp
(1)
k
á°n
Vƒo
©n
H
’nin hakareti ol-
duğuna işarettir. Çünkü temsiller haddizatında kıymetli
olup, itirazlara mahal değildirler. zira
(2)
n
Üp
ôr
°†n
j r
¿n
G
fiildir. Fi-
il, müstakil ve sabit olmadığından, sanki lâtiftir. Mütekel-
limin kastı onda durmuyor, mef’ule geçiyor. Mastar olan
(3)
n
Ün
ô°n
V
ise isimdir. İsim, müstakil ve sabit olduğu için, san-
ki kesiftir. Mütekellimin kastını cezbedip, mef’ule ver-
memesi ihtimali vardır. Binaenaleyh,
r
¿n
G»`/
«r
ën
à°r
ùn
j n
’ %G s
¿
p
G
(4)
k
Ón
ãn
e n
Üp
ör
†n
j
denilmiş olsaydı,
(5)
Én
«` r
ëp
à°r
Sp
G
mahalli
n
Ün
ôn
°V
olurdu. Hâlbuki istihyanın mahalli
k
á°n
Vƒo
©n
H
’dir.
(6)
k
Ón
ãn
e
: Bundan murat, temsilin hasiyeti olan aklî bir
şeyi hissî bir şeyle ve aslı olmayan mevhum bir şeyi mu-
hakkak ve mevcut olan bir şeyle ve gaip olan bir şeyi hâ-
zır bir şeyle tasvir etmektir.
k
Ón
ãn
e
’deki tenkirden anlaşılır ki, burada medar-ı nazar,
bizzat meselin zatıdır, sıfatları değildir. sıfatları ise maka-
mın iktizasına veya mümessel-i lehin hâline havale edil-
miştir.
Én
e
tamimi ifade ettiğinden, kaidenin umumî olduğuna
işarettir ki, cevap yalnız onların itiraz ettikleri şeye mün-
hasır kalmasın.
itiraz:
direnme, karşı koyma.
kaide:
kural, esas, düstur.
kasıt:
niyet, düşünce.
kesif:
sık, tok, kalın, kaba, yoğun.
lâtif:
yumuşak, tatlı, hoş.
mahal:
yer.
mahalli:
bir yere mahsus, bir ye-
re has olan.
mastar:
şahıs veya zaman göster-
meyen, fakat olumlu ve olumsuz
fiile (işe, oluşa) delâlet eden keli-
me.
medar-ı nazar:
göz önünde bu-
lundurulması gereken.
mef’ul:
işlenmiş, yapılmış.
menşe:
esas, kaynak.
mesel:
örnek.
mevhum:
hakikatte olmayan, ve-
him ve hayal ürünü olan.
murat:
maksat, meram, ulaşılmak
istenen şey.
mümessel-i leh:
hakkında temsil
getirilen.
münhasır:
sınırlı, bir şeye veya
kimseye mahsus.
müstakil:
başlı başına, bağımsız.
mütekellim:
söyleyen, konuşan,
birinci şahıs.
sabit:
durağan, değişmeyen.
tamim:
umumîleştirme, yayma,
herkese duyurma.
tasvir:
betimleme, başka bir ifade
ile anlatma.
temsil:
örnek, misal.
tenkir:
bir ismi harf-i tarifsiz kul-
lanarak belirsiz yapma.
umumî:
genel.
zat:
kendi, nefsi, şahsı.
aklî:
akla dayanan, akıl ile ilgi-
li.
binaenaleyh:
bundan dolayı,
bunun üzerine.
bizzat:
kendisi, şahsen.
cezp:
kendine doğru çekme,
çekilme.
fiil:
iş, oluş, davranış, hareket.
gaip:
görünmeyen, hazır ol-
mayan, yok olan, kayıp.
hadd-i zatında:
esasen, aslın-
da.
hakaret:
küçüklük, horluk.
hasiyet:
bir şeye has özellik,
nitelik.
havale:
ısmarlama, bırakma.
hissî:
hisle ilgili, hisse ait, duy-
guya ait.
ihtimal:
olabilirlik, olasılık.
iktiza:
gerek, lüzum.
istihya:
utanma, hayâ etme.
1.
Sivrisinek. (Bakara Suresi: 26.)
2.
Misal getirmek, örnek vermek. (Bakara Suresi: 26.)
3.
Misal.
4.
Şüphesiz ki Allah misal getirmekten çekinmez. (Bakara Suresi: 26.)
5.
Çekinmek.
6.
Misal, örnek. (Bakara Suresi: 26.)
İşaratü’l-İ’caz | 363 |
k
ur
’
ân
’
ın
i
fadeSindeki
i’
caz