Amma insanların büyük bir kısmı, ihtiyârıyla küfrü ka-
bul ve tekâlif-i İlâhiyeyi reddetmişlerse de, teklifin bazı
nevilerinden süzülen terbiyevî, ahlâkî vesaire güzel şeyle-
ri aldıklarından, teklifin o nevilerini zımnen ve ıztıraren
kabul etmiş bulunurlar. İşte bu itibarla, kâfirin her sıfatı
ve her hâli kâfir değildir.
Sual:
İnsanlardan büyük bir kısmın şekaveti meydan-
da iken, yalnız küçük bir kısmın saadeti nasıl nev’in sa-
adetine sebep olur ki, “Şeriat rahmettir” diyorsunuz?
Hâlbuki nev’in saadeti, ya bütün efradın veya kısm-ı ek-
serîsinin saadetiyle olabilir.
Cevap:
Altına yüz yumurta bırakılan tavuk, o yumur-
tadan yirmisini civciv çıkarıp seksenini ifsat etse, bu ta-
vuk, yumurta nev’ine hizmet etmiş olur. Çünkü, bir civ-
civ, bin yumurtanın annesi olabilir.
Veya yüz tane çekirdek toprağa ekilse ve suyla sula-
nıp, bilahare yirmisi neşvünema bulup hurma ağacı olsa
ve sekseni çürüyüp mahvolsa, yirmi çekirdeğin sümbül-
lenip ağaç olmasına sebep olan su, elbette çekirdek
nev’ine hizmet etmiş olur.
Veyahut, bir maden ateşte eritilse, beşte biri altın, mü-
tebakisi toprak çıksa, elbette ateş o madenin kemaline,
saadetine sebep olur.
Binaenaleyh, teklif de insanların beşte birini kurtarsa,
o beşte birin saadet-i nev’iyeye sebep ve amil olduğuna
kat’iyetle hükmedilebilir.
ahlâkî:
ahlâkla ilgili, ahlâka ait.
amil:
sebep, etken.
amma:
ama, lâkin, ancak.
bilahare:
sonra, sonradan, sonra-
ları.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
efrat:
fertler.
hizmet:
görev yapma, vazife al-
ma.
hizmet:
görev, vazife.
hüküm:
karar vermek, öyle oldu-
ğuna inanmak.
ıztırar:
mecburiyet, zorunluluk,
çaresizlik, ihtiyaç.
ifsat:
fesada uğratma, bozma, ka-
rışıklık çıkarma.
ihtiyârî:
irade ile, kendi isteği ile
seçerek ve hareket ederek.
itibar:
bakımdan, sebepten.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti inkâr
eden, dinsiz.
B
akara
S
ureSi
| 356 | İşaratü’l-İ’caz
kat’iyet:
kat’îlik, kesinlik.
kemal:
olgunluk, mükemmel-
lik, kusursuz, tam ve eksiksiz
olma.
kısm-ı ekserî:
çoğu kısmı, bü-
yük çoğunluğu.
küfür:
Allah’ın varlığına, birli-
ğine inanmama, müşriklik,
imansızlık.
maden:
öz, cevher.
mahvolma:
yok olma, orta-
dan kalkma, batma.
mütebaki:
geri kalan kısım.
neşvünema:
yayılıp gelişme,
büyüyüp gelişme; büyüme,
boy atma, yetişme, gelişme.
nevi:
çeşit, tür.
nevi:
çeşit.
rahmet:
şefkat etmek, mer-
hamet etmek, esirgemek.
saadet:
mutluluk.
saadet-i nev’iye:
türün mut-
luluğu.
sıfat:
vasıf, nitelik.
sual:
soru.
şekavet:
şakilik, eşkıyalık,
haydutluk.
şeriat:
İslâm dini ve prensiple-
ri.
tekâlif-i İlâhiye:
İlâhî teklif,
Allah’ın yüklediği sorumluluk-
lar.
teklif:
Allah’ın, insanları emir
ve yasaklarına uygun hareket
etmekle vazifelendirmesi.
terbiye:
besleyip büyütme,
yetiştirme, eğitme.
vesaire:
ve başkaları, bunun
gibileri.
zımnen:
açıktan olmayarak,
dolayısıyla, üstü kapalı olarak,
kapalı bir şekilde.