İşaratü'l İ'caz - page 345

sahibi farz edilse, ziyasını bütün âleme neşrettiği bir sıra-
da pis, mülevves bir zerre de onun ziyasından istifade et-
tiği vakit, şemse karşı “niçin bu pis, bu mülevves zerre
ile meşgul oldu ve niçin ona ziyasını verdi?” diye itiraz
edilebilir mi? Hâşâ! Şemsin azametine bir nakisa gelir
mi? Yok.
Binaenaleyh, gayet büyük olan bu âlemi, büyük bir sa-
natla ve büyük bir ihtimamla halk ettiği gibi; cevher-i fert
ile tabir edilen zerre de onun destgâh-ı kudretinden çı-
kan bir eser-i sanatıdır. Çünkü o büyük kudretin naza-
rında cevahir-i fert, yani zerrelerle nücum-i seyyare, ya-
ni gezici yıldızlar müsavidirler. zira o büyük Allah’ın kud-
reti, ilmi, iradesi, kelâmı, zatî sıfatlarıdır; zat-ı Akdes’e
lâzımdırlar. onlara teceddüt yok, ziyade ve noksan ol-
maya kabiliyet yok, tagayyürleri yok ki, mertebeleri ol-
sun. Maahaza, acz bu sıfatların zıddı olduğundan, onla-
rın içine girip oturamaz.
Binaenaleyh, kudret-i İlâhiyede zerre ile şems arasın-
da fark yoktur. Meselâ, terazinin her iki gözünde iki gü-
neş veya iki zerre bulunduğu farz edilse, aralarında mü-
savat ve muvazene bulunduğundan, hariçten bir kuvvet
bir gözüne basarsa, öteki göz havaya kalkar. İster o göz-
de zerre olsun, ister güneş olsun, o kuvvete göre farkla-
rı yoktur, ikisi de birdir.
kezalik, mümkün olan bir şeyin tarafeyni, yani vücut
ve ademi arasında terazinin gözleri gibi müsavat oldu-
ğundan, kudret-i ezeliye hangi tarafa basarsa, öteki
mertebe:
derece, basamak.
meselâ:
örneğin.
meşgul:
bir işle uğraşan, ilgilenen.
muvazene:
denge, ölçü.
mülevves:
kirli, pis, murdar.
müsavat:
müsavilik, eşitlik, her
bakımdan aynı derecede olma.
müsavi:
eşit.
nakıs:
noksan, eksik.
nazar:
bakış; düşünce, fikir.
nücum-i seyyare:
hareket hâlin-
de olan, sabit olmayan yıldızlar.
sıfat:
vasıf, nitelik.
şems:
güneş.
tabir:
demek, ifade etmek.
tagayyür:
hâlden hâle geçme, de-
ğişme, başkalaşma.
tarafeyn:
iki taraf.
teceddüt:
tazelenme, yenilenme.
vücut:
var olma, varlık.
zat-ı akdes:
en mukaddes zat,
her türlü kusur ve noksandan
uzak ve pak olan zat; Allah.
zatî:
zata ait, zatın kendisinden
olan.
zerre:
en küçük parça, molekül,
atom.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
ziyade:
çok, fazla.
İşaratü’l-İ’caz | 345 |
k
ur
ân
ın
i
fadeSindeki
i’
caz
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
adem:
yokluk, olmama.
âlem:
dünya, cihan.
azamet:
büyüklük, ululuk, yü-
celik.
binaenaleyh:
bundan dolayı,
bunun üzerine.
cevahir-i fert:
atomlar, zerre-
ler.
cevher-i fert:
ferdin cevheri;
zerre, en küçük cisim, atom.
destgâh-ı kudret:
kudret tez-
gâhı.
eser-i sanat:
sanat eseri, sa-
nat değeri olan eser.
farz:
var kabul etme, var say-
ma.
gayet:
son derece.
halk:
yaratma, yoktan var et-
me.
hariç:
dışarıda.
hâşâ:
asla, kat’iyen, hiç bir va-
kit.
ihtimam:
dikkat ve özen gös-
terme.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi
yapıp yapmama konusunda
için olan iktidar, güç.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
itiraz:
direnme, karşı koyma.
kabiliyet:
istidat, yetenek.
kelâm:
söz, lâfız.
kezalik:
keza, bu da öyle,
böylece.
Kudret:
Allah’ın bütün varlığı
çevreleyen ezelî kuvveti.
Kudret-i Ezeliye:
ezelî kudret,
Cenab-ı Hakkın zaman ve me-
kânla kayıtlı olmayan kudreti.
kudret-i İlâhiye:
Allah’ın kud-
reti, Allah’ın kudretiyle yaptı-
ğı işler, fiiller, tasarruflar.
maahaza:
bununla birlikte,
böyle olmakla beraber.
1...,335,336,337,338,339,340,341,342,343,344 346,347,348,349,350,351,352,353,354,355,...576
Powered by FlippingBook