İşaratü'l İ'caz - page 342

hasis, hakir şeylerden bahsetmeye tenezzül eder mi?
Hâlbuki ashab-ı kemal, bu gibi kıymetsiz şeylerden bah-
setmeye tenezzül etmezler, hayâ ederler.”
kur’ân-ı kerîm, bu ayetle ağızlarını vurarak kapattı.
Mâkablinecihet-inazımveirtibatı:
evet, kur’ân’ın ihtiva ettiği sıfât ve mezâyânın hiçbir
kelâmda, hiçbir kitapta, hiçbir şahısta bulunmadığı sure
başında ispat edildiği gibi, Hazret-i Muhammed Aleyhis-
salâtü Vesselâmın nübüvveti de kur’ân’ın i’cazıyla ispat
edildi. kur’ân’ın i’cazı dahi tahaddi ile, yani muhalifleri
muaraza, mübareze meydanına davet etmekle ispat edil-
di. Çünkü muarazaya yapılan davet, sükût ile cevaplan-
dırıldı. Böyle cihanşümul bir inkılâbı söndürmek için ya-
pılan davet üzerine mübareze meydanına gitmeyip, sü-
kût etmek, elbette eser-i aczdir. kur’ân-ı kerîm’in bu is-
patlarına karşı kâfirler habt olup ağızlarını açamadıkları
gibi, nabızları bile felce uğradı. Yalnız, kur’ân her husus-
ta hadd-i kemale baliğ olduğundan, uzaktan uzağa bazı
ufak itiraz taşlarını atmışlardır.
ezcümle,
(1)
Gk
QÉn
f n
ón
b r
ƒn
à°r
SGip
òs
dG p
?n
ãn
ªn
c
ve
(2)
p
ABÉ n
ª°s
ùdG n
øp
e m
Öu
«°n
ün
cr
hn
G
gibi adî, kıymetsiz misallerden kur’ân’ın getirdiği temsil-
ler, yüksek kelâmların kemaline yakışmaz. “Bu gibi tem-
siller, beynennâs yapılan mükâlemelere, konuşmalara
benziyorlar” diye mugalâta ile halt etmişlerdir. kur’ân-ı
kerîm, onların o haltlarını bu ayetle başlarına vurmuştur.
adî:
sıradan, her zamanki.
aleyhissalâtü vesselâm:
Salât ve
selâm onun üzerine olsun.
ashab-ı kemal:
kâmil insanlar, ke-
mal sahipleri, olgun ve mükem-
mel kimseler.
ayet:
Kur’ân cümlesi.
bahis:
konu.
baliğ:
ulaşmış, erişmiş.
beynennâs:
halk arasında, insan-
lar arasında.
cihanşümul:
dünya çapında, dün-
ya ölçüsünde.
cihet-i nazım:
bağlılık ve irtibat
yönü.
eser-i acz:
acz eseri, âcizliğin so-
nucu.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
habt olma:
bir bahiste biri tarafın-
dan susturulma, ağzı kapanma.
hadd-i kemal:
olgunluk haddi, ke-
malât haddi.
hakir:
aşağı, adî, itibarsız.
halt:
münasebetsiz söz söyleme,
uygunsuz fiil veya davranış.
hasis:
adî, alçak, bayağı.
hayâ:
utanma, sıkılma.
i’caz:
mu’cizelik, insanların benze-
rini yapmaktan âciz kaldıkları şe-
yi yapmak.
ihtiva:
içine alma, kapsama.
inkılâp:
değişme, dönüşme.
irtibat:
bağ, münasebet.
ispat:
kanıtlama, doğrulama.
itiraz:
direnme, karşı koyma.
kâfir:
Allah’ı ve İslamiyeti inkâr
eden, dinsiz.
kelâm:
söz, konuşma, nutuk.
kemal:
olgunluk, fazilet.
kıymet:
değer.
mâkabl:
geçmişteki, geçmiş, bir
şeyin kendinden önce olan.
mezâyâ:
meziyetler, üstünlük
vasıfları.
misal:
örnek, numune.
muaraza:
sözle karşılıklı mü-
cadele, söz mücadelesi.
mugalâta:
safsata, ağız kala-
balığı.
muhalif:
muhalefet eden, bir
fiil ve düşünceye karşı zıt dü-
şüncede bulunan.
mübareze:
cenk, savaş.
mükâleme:
konuşma.
nabız:
damar, atardamar, bi-
lek atardamarı.
nübüvvet:
nebîlik, peygam-
berlik, Allah elçiliği.
sıfat:
vasıf, nitelik.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldı-
ğı 114 bölümden her biri.
sükût:
susma, sessiz kalma.
tahaddi:
meydan okuma.
temsil:
benzetme, misal getir-
me.
tenezzül:
inme, alçalma.
1.
O münafıkların hâli, karanlık bir gecede ateş yakan kimsenin durumu gibidir. (Bakara Sure-
si: 17.)
2.
Yahut onların hâli, şiddetle boşanan bir yağmura tutulmuş yolcuların misaline benzer. (Ba-
kara Suresi: 19.)
B
akara
S
ureSi
| 342 | İşaratü’l-İ’caz
1...,332,333,334,335,336,337,338,339,340,341 343,344,345,346,347,348,349,350,351,352,...576
Powered by FlippingBook