evet, bazı adamlar hakkında gaibâne konuşanların bi-
lahare konuşmalarını hitaba çevirmelerinde şöylece bir
nükte-i umumiye vardır:
Meselâ, bir şahsın iyiliğinden veya fenalığından bahse-
dilirken, gerek konuşanda, gerek dinleyende ya tahsin
veya tel’in için bir meyil uyanır. sonra gitgide o meyil
öyle kesb-i şiddet eder ki, sahibini o şahısla görüştürüp
şifahen konuşmaya kuvvetli bir arzu uyandırır. Burada,
sâmilerin o meyillerini tatmin etmekle, makamın iktizası
üzerine, kur’ân-ı kerîm onları sâmilerin huzuruna götü-
rüp kendilerine hitapla tevcih-i kelâm etmiştir.
Bu ayette, gayptan hitap edilen iltifat ve intikalde hu-
susî bir nükte de vardır ki, ibadetle yapılan tekliften hâ-
sıl olan meşakkat, hitab-ı İlâhiyeden neş’et eden zevk ve
lezzetle karşılanır ve insanlara ağır gelmez.
Ve keza, hitap suretiyle ibadeti teklif etmek, abd ile
Hâlık arasında vasıta olmadığına işarettir.
EyArkadaş!
Buayetincümlelerinibirbiriylenazmedenmünase-
betlerise:
(1)
Gho
óo
Ñr
YG ¢ o
SÉs
ædG Én
¡ t
`jn
G BÉ n
j
cümlesinde, emir ve hitap, geçen
her üç fırkayı teşkil eden mü’min, kâfir ve münafıkların
mazi, hâl ve istikbalde vücuda gelmiş veya gelecek bütün
efradını ihtiva eden tabakalara hitaptır.
makam:
yer, mevki.
mazi:
geçmiş zaman.
meselâ:
örneğin.
meşakkat:
zahmet, sıkıntı, güçlük,
zorluk.
meyil:
bir tarafa doğru eğilme,
sarma, eğiklik, eğim.
mü’min:
iman eden, inanan.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
nazmetme:
sıra, tertip, düzene
koyma.
neş’et:
meydana gelme, oluşma,
çıkma.
nükte:
ince manalı, düşündürücü
söz.
nükte-i umumiye:
umuma ait,
herkesle ilgili nükte.
sâmi:
dinleyen, dinleyici.
şifahen:
şifahî, ağızdan, sözle, ya-
zılı olmayarak.
tahsin:
aferin deme, alkışlama.
tatmin:
doyurma, ihtiyacını karşı-
lama.
teklif:
öneri.
tel’in:
lânet okuma, lânetleme.
teşkil:
oluşturma, şekillendirme.
tevcih-i kelâm:
sözü yöneltme.
vasıta:
vesile, neden, aracı.
abd:
kul.
arzu:
istek, heves, niyet.
ayet:
Kur’ân cümlesi.
bilahare:
sonra, sonradan,
sonraları.
efrat:
fertler.
fırka:
topluluk, grup, cemaat.
gaibâne:
görünmeden, hazır-
da görünmeksizin.
gayp:
gizli olan, görünmeyen
şeyler ve alemler.
hâl:
şimdiki zaman.
Hâlık:
yaratıcı, Allah.
hâsıl:
elde edilenlerin hepsi.
hitab-ı İlâhiye:
Allah’ın kendi
zatına mahsus olan hitabı.
hitap:
söylemde bulunmak,
konuşmak.
hususî:
özel.
ihtiva:
içine alma, kapsama.
iktiza:
gerektirme, lüzumlu
kılma.
iltifat:
güzel sözler söyleyerek
birini samimî olarak okşama.
intikal:
bir yerden başka bir
yere geçme, yer değiştirme,
göçme.
istikbal:
gelecek zaman.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti in-
kâr eden, dinsiz.
kesb-i şiddet:
şiddet kazan-
ma, güç ve kuvvet elde etme.
keza:
böylece, aynı şekilde.
Kur’ân-ı Kerîm:
Kur’ân; Hz.
Muhammed’e vahiyle indirilen
en son İlâhî kitap.
1.
Ey insanlar ibadet ediniz. (Bakara Suresi: 21.)
İşaratü’l-İ’caz | 243 |
i
BadeT ve
T
evhid
B
ahSi