EyArkadaş!
Misal olarak gösterdiğim o küçük hurdebinî hayvancı-
ğın, yani mikrobun büyük fabrikasındaki nizam ve intiza-
mı aklınla gördüğün takdirde, başını kaldır, kâinata bak.
emin ol ki, kâinatın vuzuh ve zuhuru nispetinde, o yük-
sek nizamı kâinatın sahifelerinde pek zahir ve okunaklı
bir şekilde görüp okuyacaksın.
EyArkadaş!
kâinatın sahifelerinde “
delilü’l-inaye
” ile anılan niza-
ma ait ayetleri okuyamadı isen, sıfat-ı kelâmdan gelen
kur’ân-ı Azîmüşşan’ın ayetlerine bak ki; insanları tefek-
küre davet eden bütün ayetleri, şu
delilü’l-inaye’
yi tavsi-
ye ediyorlar. Ve nimetleri ve faydaları sayan ayetler da-
hi, delilü’l-inaye denilen o yüksek nizamın semerelerin-
den bahsediyorlar. ezcümle, bahsinde bulunduğumuz şu
ayet,
n
øp
e n
?n
õr
fn
Gn
h k
ABÉ n
æp
H n
ABÉ n
ª°s
ùdGn
h Ék
°TGn
ôp
a ¢n
Vr
Qn
’r
G o
ºo
µ
`n
d n
?n
©n
L …/
ò s
dn
G
(1)
r
ºo
µn
d Ék
br
Rp
Q p
äGn
ôn
ªs
ãdG n
øp
e /
¬p
H n
ên
ôr
Nn
Én
a k
ABÉ n
e p
ABÉ n
ª°s
ùdG
cümleleriyle, o
nizamın faydalarını ve nimetlerini koparıp insanlara ve-
riyorlar.
Delil-iihtiraî:
Mezkûr ayetin sâniin vücut ve vahdetine
işaret eden delillerinden biri de
(2)
r
ºo
µ
p
?r
Ñn
b r
øp
e n
øj/
òs
dGn
h r
ºo
µ
n
?n
?n
N …/
òs
dG
cümlesiyle işaret ettiği
delil-iihtiraî’
dir. delil-i ihtiraînin hülâsası şöyle izah edi-
lebilir:
ayet:
Kur’ân cümlesi.
delil:
kanıt, tanık, bürhan.
delil-i ihtira:
Cenab-ı Hakkın yeni-
den icat ederek yarattığı şeyler-
den meydana gelen, kendi zatına
mahsus delil.
delil-i inayet:
Allah’ın inayetinin
delili, kâinattaki eşyanın menfaat
ve faydalarını bildiren ayetler, de-
liler.
emin:
inanma, güvenme.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
hurdebinî:
gözle görülmeyecek
derecede küçük, mikroskobik.
hülâsa:
bir şeyin özü, esası, temel
kısmı.
hülâsa:
kısaca, özet.
intizam:
düzen, düzenlilik.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile anlat-
ma.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
Kur’ân-ı azîmüşşan:
şan ve şerefi
yüce olan Kur’ân.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
misal:
benzer, örnek.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
nispet:
oran, ölçü.
nizam:
düzen, düzgünlük; kai-
de, kanun.
sahife:
sayfa.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak
yaratan Allah.
semere:
meyve, güzel netice.
sıfat-ı Kelâm:
Kelâm sıfatı; Ce-
nab-ı Hakkın kendi zatına
mahsus olarak konuşma sıfa-
tı.
tefekkür:
derin düşünme; eş-
yanın hakikatini, yaratıcının
sırlarını kavramak ve ibret al-
mak için zihnen ve kalben dü-
şünme.
vahdet:
bir ve tek olma.
vuzuh:
vazıh olma hali, açık-
lık.
vücut:
var olma, varlık.
zahir:
açık, aşikâr.
zuhur:
açıklık, görünme.
1.
O Rabbiniz ki, yeryüzünü size bir döşek, gökyüzünü bir kubbe yaptı. Gökten de size bir su
indirip, onunla türlü meyvelerden ve mahsullerden size rızık ve sair gıdaları çıkardı. (Baka-
ra Suresi: 22.)
2.
O Rabbiniz ki, sizi ve sizden öncekileri yaratmıştır. (Bakara Suresi: 21.)
B
akara
S
ureSi
| 234 | İşaratü’l-İ’caz