suretiyle yardımda bulunsun ve bu sayede ihtiyaçlarını
tesviye edebilsinler.
Fakat,insandakikuvve-işeheviye,kuvve-igadabiye,
kuvve-iakliye,Sânitarafındantahditedilmediğindenve
insanıncüz-iihtiyârîsiyleterakkisiniteminetmekiçinbu
kuvvetlerbaşıboşbırakıldığından,muamelâttazulümve
tecavüzlervukuagelir.
Butecavüzleriönlemekiçin,cemaat-iinsaniye,çalış-
malarınınsemerelerinimübadeleetmekteadaletemuh-
taçtır.Lâkinherferdinaklı,adaletiidraktenâcizoldu-
ğundan,küllîbiraklaihtiyaçvardırki,fertleroküllîakıl-
danistifadeetsinler.Öyleküllîbirakıldaancakkanun
şeklindeolur.Öylebirkanun,ancakşeriattır.
Sonra,oşeriatıntesirini,icrasını,tatbikiniteminede-
cekbirmerci,birsahiplâzımdır.Omerciveosahipde
ancakpeygamberdir.Peygamberolanzatındazahiren
vebâtınenhalkaolanhâkimiyetinidevamettirmekiçin,
maddîvemanevîbirulviyetevebirimtiyazaihtiyacıol-
duğugibi,Hâlıkileolanderece-imünasebetvealâkası-
nıgöstermekiçindebirdelileihtiyacıvardır.Böylebir
delildeancakmu’cizelerdir.
Sonra,Cenab-ıHakkınemirlerinevenehiylerineitaat
veinkıyadıtesisveteminetmekiçin,Sâniinazametini
zihinlerdetespitetmeyeihtiyaçvardır.Butespitdean-
cakakaitle,yaniahkâm-ıimaniyenintecellisiyleolur.
İmanîhükümlerintakviyeveinkişafettirilmesi,ancak
tekrarileteceddütedenibadetleolur.
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
niyet, âdillik.
ahkâm-ı imaniye:
imanın hü-
kümleri, imanın temel şartları.
akait:
İslâmın imanla ilgili esasları
ve hükümleri.
alâka:
ilgi, ilişki. bağ.
azamet:
büyüklük, ululuk, yüce-
lik.
bâtınen:
dâhilen, iç yüzünde, için-
den olarak.
cemaat-i insaniye:
insan toplulu-
ğu, bir yere toplanmış insanlar.
cenab-ı Hak:
hakkın ta kendisi
olan şeref ve azamet sahibi Allah.
cüz-i ihtiyârî:
Cenab-ı Hak tarafın-
dan insana verilen arzu serbestli-
ği; dilediği gibi hareket edebilme
kuvveti; cüz’î irade.
delil:
kanıt, tanık, bürhan.
derece-i münasebet:
alâka dere-
cesi, ilgi ölçüsü.
hâkimiyet:
hâkim oluş, hükme-
diş, egemenlik.
Hâlık:
yaratıcı; Allah.
hüküm:
karar, emir.
icra:
yürütme, bir işi yerine getir-
me.
idrak:
akıl erdirme, anlama, kav-
rama kabiliyeti.
imanî:
imana dair olan, imanla il-
gili.
imtiyaz:
fark, ayrıcalık, üstünlük.
inkıyat:
boyun eğme, bağlanma,
teslim olma.
inkişaf:
ortaya çıkma, gelişme.
istifade:
faydalanma, yararlanma.
itaat:
söz dinleme, boyun eğme,
emre uygun hareket etme.
kuvve-i akliye:
akıl duygusu, akıl
hasleti.
kuvve-i gadabiye:
hiddet, öfke
duygusu.
kuvve-i şeheviye:
cinsî istek duy-
gusu, dünya zevklerine istek duy-
gusu; yeme, içme, konuşma, uyu-
ma istek ve hissi gibi kabiliyetler.
küllî:
umumî, genel.
maddî:
madde ile alâkalı.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
merci:
merkez, kaynak, müracaat
edilecek yer.
muamelât:
muameleler, işlemler,
B
akara
S
ureSi
| 228 | İşaratü’l-İ’caz
alışverişler.
mu’cize:
benzerini yapmak-
tan insanların âciz kaldığı şey.
muhtaç:
gerek duyan.
mübadele:
değiş-tokuş, karşı-
lıklı olarak değiştirme.
nehiy:
yasaklama, menetme,
bir işin yapılmaması konusun-
da tembihte bulunma.
Peygamber:
Hazret-i Muham-
med.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak
yaratan Allah.
semere:
meyve, güzel netice.
şeriat:
İslâm dini ve prensiple-
ri.
tahdit:
hudutlandırma, sınırla-
ma.
takviye:
kuvvetlendirme, sağ-
lamlaştırma, teyit ve tasdik
etme.
tatbik:
uydurma, uygulama.
tecavüz:
haddini aşma, söz ve
harekette ileri gitme.
teceddüt:
tazelenme, yeni-
lenme.
tecelli:
açılıp belirme, açıkça
ortaya çıkma, aydınlanma.
temin:
sağlama.
terakki:
yükselme, ilerleme.
tesis:
kurma, meydana getir-
me.
tesviye:
bir seviyeye getirme,
aynı düzeye getirme.
ulviyet:
ulvîlik, yücelik, yük-
seklik, ululuk.
vuku:
olma, gerçekleşme,
meydana gelme.
zahiren:
görünüşte.
zulüm:
haksızlık, eziyet, iş-
kence.