İkincisi:
İbadetfikirleriSâni-iHakîm’eçevirttirmek
içindir.
Abdin sâni-i Hakîm’e olan teveccühü, itaat ve in-
kıyadını intaç eder. İtaat ve inkıyat ise abdi intizam-ı ek-
mel altına idhal eder. Abdin intizam altına girmesiyle ve
nizama ittiba etmesiyle hikmetin sırrı tahakkuk eder.
Hikmet ise, kâinat sahifelerinde parlayan sanat nakışla-
rıyla tebarüz eder.
Üçüncüsü:
İnsan, santral gibi, bütün hilkatin nizam-
larına ve fıtratın kanunlarına ve kâinattaki nevamis-i İlâ-
hiyenin şualarına bir merkezdir. Binaenaleyh, insanın o
kanunlara intisap ve irtibat etmesi ve o namusların etek-
lerine yapışıp temessük etmesi lâzımdır ki, umumî ce-
reyanı temin etsin ve tabakat-ı âlemde deveran eden
dolapların hareketlerine muhalefetle o dolapların çarkla-
rı altında ezilmesin. Bu da ancak evamir ve nevahîden
ibaret olan ibadetle olur.
Dördüncüsü:
emirleri imtisal, nehiylerden içtinap
etmek sayesinde, bir fert hey’et-i içtimaiyede çok merte-
belerle nispet peyda eder ve alâkadar olur. Bilhassa ah-
kâm-ı diniye ve mesalih-i umumiye hususunda, bir fert
bir nevi hükmüne geçer. Yani, pek çok hukuklar, haysi-
yetler, irşatlar, talimler, ıslahlar gibi vazifeler bir şahsa
yüklenir. eğer evamiri imtisal, nevahîden içtinap eden o
şahıs olmasa, o vazifeler tamamen payimal olur.
Beşincisi:
İnsan İslâmiyet sayesinde, ibadet saikasıy-
la bütün Müslümanlara karşı sabit bir münasebet peyda
eder ve kavi bir irtibat ve bağlılık elde eder. Bunlar ise
sarsılmaz bir uhuvvete, hakikî bir muhabbete sebep olur.
ittiba:
tâbi olma, uyma, itaat et-
me.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
kavi:
kuvvetli, güçlü.
mertebe:
derece, basamak.
mesalih-i umumiye:
umuma,
herkese ait maslahatlar, faydalar.
muhabbet:
sevgi, sevme.
muhalefet:
uygun olmama, aykı-
rılık, zıtlık, ayrılık, muhaliflik.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
namus:
kanun, nizam.
nehiy:
yasaklama, emir kipinin
olumsuzu.
nevahî:
yasaklanmış şeyler, ya-
saklar.
nevamis-i İlâhiye:
Cenab-ı Hakkın
koymuş olduğu kanunlar, şeriat-
lar.
nevi:
çeşit.
nispet:
ilgi, bağ, münasebet.
nizam:
düzen, düzgünlük; kaide,
kanun.
payimal:
ayak altında kalmış,
ayak altına alınmış, çiğnenmiş.
peyda:
kurma, sağlama.
sabit:
durağan, değişmeyen; is-
patlanmış.
sahife:
sayfa.
saika:
sevk eden, götüren, sürük-
leyen, sebep olan, sebep.
Sâni-i Hakîm:
hikmet sahibi olan,
her şeyi sanatla ve hikmetle yara-
tan Allah.
sır:
gizlenen gerçek, saklanan bil-
gi.
şua:
ışın, ışık huzmeleri.
tabakat-ı âlem:
âlem tabakaları,
dünyanın farklı farklı katmanları.
tahakkuk:
gerçekleşme, olma;
delil ile ispat edilme, kesinleşme.
talim:
eğitim, yetiştirme, öğretme.
tebarüz:
belli olma, görünme, ba-
riz hale gelme.
temessük:
yapışma, sarılma, sıkı-
ca tutunma.
temin:
sağlama.
teveccüh:
yönelme, sevgi, ilgi.
uhuvvet:
kardeşlik.
umumî:
genel.
vazife:
görev.
İşaratü’l-İ’caz | 229 |
i
BadeT ve
T
evhid
B
ahSi
abd:
kul.
ahkâm-ı diniye:
dine ait hü-
kümler, dinle ilgili hükümler.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
bilhassa:
özellikle.
binaenaleyh:
bundan dolayı,
bunun üzerine.
deveran:
dönme, dönüp do-
laşma.
fıtrat:
yaratılış, tabiat, mizaç,
huy.
haysiyet:
şeref, onur, itibar.
heyet-i içtimaiye:
sosyal top-
lum.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bil-
gi, fayda.
hilkat:
yaratılma, yaratılış.
hükmüne:
yerine, değerine.
ıslah:
iyi duruma getirme, iyi-
leştirme, düzeltme.
ibaret:
meydana gelen, olu-
şan.
içtinap:
çekinme, sakınma,
uzak durma.
imtisal:
emre tamamen uy-
ma, gerekeni yapma, alınan
emre boyun eğme.
inkıyat:
bağlanma, kendini
teslim etme, kayıt altına gir-
me.
intaç:
netice verme, sonuçlan-
dırma.
intisap:
mensup olma, bağ-
lanma, girme.
intizam:
düzenlilik, düzgün-
lük.
intizam-ı ekmel:
mükemmel
sistem, düzen.
irşat:
doğru yolu gösterme,
gafletten uyandırma.
irtibat:
bağ, münasebet.
itaat:
söz dinleme, boyun eğ-
me, emre uygun hareket et-
me.
ithal:
dâhil etmek.