İşaratü'l İ'caz - page 220

Elcevap:
onların ziyaya fazlaca hırs ve ihtiyaçları ol-
duğu için, en az bir ziyayı bile fırsat bilip kaçırtmak iste-
mediklerine işareten, ziya üzerinde
(1)
BÉ n
ªs
?o
c
istimal edil-
miştir.
sebebiyet ve menfaate delâlet eden
(2)
r
ºo
¡n
d n
ABÉ°n
Vn
G
’deki
?
harfinden anlaşılır ki, bayılmak üzere olan bir musibetze-
de, nefsine ait şeylerden maada hiçbir şeyi düşünmez.
Hatta kudret-i İlâhiyenin binlerle hikmetler için kâinatta
neşrettiği ziyanın menfaati tamamen kendisine ait oldu-
ğunu ve kendisi için gönderildiğini zanneder.
ziyanın adem-i devamı yüzünden sür’atli bir yürüyüşle
yollarına devam etmeleri mukteza-i hâl ve makam iken,
sür’atsiz adî bir yürüyüşü ifade eden
(3)
Gr
ƒ°n
ûn
e
tabiri, musi-
betin şiddetinden neş’et eden zaafiyet yüzünden, sür'at-i
seyre kàdir olamadıklarına işarettir.
Sual:
İnsanlar yerde yürüdükleri gibi, onların da yürü-
meleri yerde olmalıdır. Hâlbuki,
(4)
p
¬«/
a
’deki zamirin ziya-
ya raci olması cihetiyle, onların yürümeleri ziyada oldu-
ğu anlaşılır.
Elcevap:
onların ziya haricinde yürümeleri mümkün
olmadığı için, sanki mesafeleri ve medar-ı hareketleri
yalnız ziyaya münhasırdır.
adem-i devam:
devamsızlık.
adî:
basit, bayağı, sıradan.
cihet:
yön, sebep, vesile.
delâlet:
delil olma, gösterme; alâ-
met, işaret.
hariç:
dışında.
hırs:
açgözlülük, kanaatsizlik.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bilgi,
fayda.
istimal:
kullanma.
işareten:
işaret ederek, belirterek.
kàdir:
bir işi yapmaya gücü yeten,
kuvvet sahibi olan.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
kudret-i İlâhiye:
Allah’ın kudreti,
Allah’ın kudretiyle yaptığı işler, fi-
iller, tasarruflar.
maada:
başka, gayri, -den başka.
makam:
yer, mevki.
medar-ı hareket:
hareket sebep
olma, hareket etme.
menfaat:
fayda.
mesafe:
uzaklık, ara.
mukteza-i hâl:
hâlin gerektir-
diği şekilde, hâlin gereği, du-
ruma göre, icabına göre.
musibet:
felâket, belâ.
musibetzede:
musibet gör-
müş, felâkete uğramış, belâ-
ya, kazaya uğrayan.
münhasır:
mahsus, ait, yöne-
lik.
nefis:
kendi, şahıs.
neş’et:
meydana gelme, oluş-
ma, çıkma.
neşir:
yayım, yayın.
raci:
dair, ait, alâkası olan.
sebebiyet:
sebep olma.
sual:
soru.
sür’at:
çabucak, hızla.
sür’at-i seyir:
hızlı seyir, hızla
yol alma.
tabir:
ifade; deyim.
zaafiyet:
zayıflık, güçsüzlük,
dermansızlık.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
1.
Her defasında. (Bakara Suresi: 20.)
2.
Kendilerine ışık verdi. (Bakara Suresi: 20.)
3.
Yürürler. (Bakara Suresi: 20.)
4.
İçinde. (Bakara Suresi: 20.)
B
akara
S
ureSi
| 220 | İşaratü’l-İ’caz
1...,210,211,212,213,214,215,216,217,218,219 221,222,223,224,225,226,227,228,229,230,...576
Powered by FlippingBook